Neler yeni
  • ☼ FLaTCaST ELELE'YE FACEBOOK , RESMİM.NET , HIZLIRESİM.COM , TİNYPİC.COM , PİC-UPLOAD.DE , DİRECTUPLOAD.NET aracılığı ile resim, gif vb. görseller kesinlikle eklenmemesi önemle rica olunur. Eklendiği an görevli arkadaşlar tarafından silinecektir!!! ☼

esmanurr

FCTS Üye
Katılım
6 Mar 2014
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
TÜRKİYE VE TARİH
Türkiye Cumhuriyeti’nin haklı ve sayılır bir kimliği yok. Çünki 1789 Fransız ürünü ve kurtuluş dönemi sonrası hukuksuzların şekillendirdiği bir krallık.Millet olduğumuzu çok vurgulayıp duruyoruz, bir şeyi çok vurgularsanız o konuda bir şüpheniz var demektir. Ben şimdi nefes alıp veriyorum, size durup durup “ben nefes alıp veriyorum” desem, “bunun aklından zoru var” dersiniz. Osmanlı hiçbir zaman “ben milletim” diye dolaşmamıştır. Ümmetten bahsedilir ama o da o kadar sıklıkla ifade edilmezdi. Ve Osmanlıda hiçbir zaman ümmetçilik yapılmazdı. Öyle sağlam bir kimlik dokusu vardı ki “ben şuyum” demeye ihtiyacı yoktu. Çünki insanlığı sahiplenir yapısıyla evrenseldi. Biz bugün bunun yoksunluğunu çektiğimizden ötürü durmadan “Biz bir milletiz, Türk milletiyiz” diyoruz. “Bizi başkalarından ayırt edecek özelliklerimiz neler” diye sorulduğunda, Osmanlı’yı gösteriyoruz yine. Cumhuriyet Türkiyesi’nin özellikleri diye gösterilebilecek bir şey yok. Kuru bir köktencilik ve boş şeyler. Halbuki kurtuluş savaşını bile din için savaşan insanlar vermişti. Cumhuriyet’in taptığı kişinin yattığı mezar bile Yunan’daki Akropolis’in kötü bir taklidi. 
Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'dan püskürtülmesi Tanrı halkını ve önemini yine gözler önüne sermektedir.
Rusya 1977’de osmanlıyı en çok zorlayan ülkedir. Suriye krizi Türkiye-Rusya soğuk savaşı geçmiş yüz yılın bir rovanşıdır. Dünyanın bozulmasında ve bozgunculukta Rusların büyük rolü olmuştur.
Mustafa kemal, ruhunu şeytana sattı ve tahta oturmak için büyük bir kültür mirasını reddederek yedi asırlık bir geçmişi reddetti. O dönemde kurtuluş mücadelesi için milli kongreleri halk yaptı. Milli mücadeleyi de halk verdi. Atatürk İngiliz ve Amerikan denetiminde bir ülke kurdu ve devrimlerle yeni bir rejim belirledi. Tek parti rejimi bir bakıma diktatörlüktü. Zorba yönetimin emirlerine karşı halkın yürüyüşlerine isyan (celali isyanları, Anadolu isyanları, şeyh said isyanı)dediler. İngilizlerle anlaşma yaptılar ve ülkeyi yok sayan anlaşmaları reddettik diyenler de kendileriydi.
Türkiye içerde ve dışarda çok önemli yeniliklere imza attı. Tayyip Erdoğan yenilikçi ve inkılapçıdır. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı, 7 asırlık geçmişiyle Abdulhamid Hanın çizgisini Ak parti başarmaya başladı. AK Parti, 3 asırlık bir yenilgiyi galibiyete dönüştürdü. Cumhuriyet kurulduktan sonra birilerinin milleti saf dışı bırakarak, ülkeyi ‘milletsiz' ve ‘İslamsız' bıraktı. Hilafetin kaldırılması ülkemizin ve bölgenin hatta dünyanın sıkıntı yaşmasının miladı olmuştu. Hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında olmazdı. Zaten o bir isyan değil halkın isteklerini dile getirdiği bir yürüyüştü. Dinleri elinden alınan, dili değiştirilen, giyim ve tüm kültürlerini dikta ile değiştirilen bir milletti o millet.
Almanlarda, kurtuluş savaşıyla ilgili çok önemli ve gizli bilgiler vardı. Onlar açığa çıkartılırsa Kurtuluş savaşının özü ve inancın savunuculuğu açıkça anlaşılırdı.
Türkiye’de yenilenen bir devlet var. Yeni zamanın ruhuna uygun olarak bütün kavramların kendini yenilediği bir dönem bu. Gerçekleri fark ediş ve doğru olana yönelme dönemi. Bu değişimler yeni kudretler getiriyor. Yeni bir çağı aralıyor.
Köken üzerine dayalı milliyetçilik yıkılmıştır. Fransız ihtilalinin etkisi tamamen çökmüştür. 2000 yılına girdikten sonra yeni yüzyıla göre milliyetçilik kavramı çökmüş ve değişime uğramıştır. Ulus kavramı da bitti. Yeni zaman her şeyi içiçe soktu. Dünyanın dört bir yanında insanların beklentileri aynıdır. Zaho'da neyse Saraybosna'da aynı, Tunus'ta ne ise İstanbul'da aynı... Hepsi birbirine benziyor. 19.yüzyıl algısıyla Türkiye'yi yöneteceğim fikri artık mümkün değildir. Yeni yüzyılda milliyetçilik kavramı çökmüştür. Anadolu halkı bu paradigmayı kaldırdı attı. Artık insanını merkeze koyan bir paradigma var. Farklılıklarını düşman algısından çıkartan pratikte zenginlik olarak kabul eden bir Türkiye var.
"Osmanlı İmparatorluğu gerek Genç Osman ve II. Mahmut döneminde gerekse sonrasında bunu yani batıyı anlamaya çalıştı ama onların güç ve nefesleri buna yetmedi. Genç Osman (III.Osman) II.Mahmud, III. Selim'den sonra Osmanlı'da Abdulhamid Han'ın çıkışı oldu. Abdulhamid Han'ı doğru okunmadı. O karanlığın içindeki son savaşçıydı. (yeniçeriler) Darbeciler o’nu bastırdı. Abdulhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti'nin başardıklarını 120-130 yıl önce, akıl ölçeği çerçevesi içerisinde başarmaya çalıştı. " Bu dönemlerde yeni anayasa, özgürlüklerin arttırılması gibi tüm süreçler yaşansa da daha sonraki elli yılda zorla bu topraklara sahip olmaya geleceklerdi. Özgürlük, adalet, iyi düzen bahanesiyle gelenler zorbalıkla ülke yönetimlerine sahip oldular ve tüm hakları çiğnediler. Sadece kendilerine ve kendi menfaatlerine yasalar koydular.
"Abdulhamid Han'ın mücadelesi, batı karşısında mağlup olan doğunun ve Osmanlı'nın barış projesinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun hayattaki varlığının "yenilenerek, değişime uğrayarak" nefesinin nasıl uzatılacağının mücadelesini vermişti. Aslında o yenilikçi ve mücadeleci hareket Cumhuriyet'i üretti. Mustafa Kemal Atatürk, Abdulhamid Han çizgisinin devamıdır.  Ama problem şudur: Mustafa Kemal Atatürk, 7 asırlık bir geçmişi reddederek, yeni bir tarih anlayışı üretip, bu tarih anlayışında 1071 ile 1923 arasını hatta Selçuklu'yu da yok sayarak İslam ile bütünleşen Türklerin ürettiği barış sürecini görmemezlikten gelmiş, yeni bir tarih yorumuyla Cumhuriyet sonrasının tarihini oluşturmaya çalışmıştır. Bugünkü çatışmaların, sorunun temelinde de bu anlayış var."
Mustafa kemal’den çok Mustafa kemal’i kullanan güç çok önemliydi ve dilediklerini Atatürk ismiyle yaptırıyorlardı. Atatürk, her ne kadar onlardan memnun kalmasa da dünya saltanatı karşılığında ruhunu şeytana sattığından onların isteklerini yerine getiriyordu.
Şapka kanunu, kılık kıyafet kanunu halka uygulanmış bir zorbalıktı. Cumhuriyeti bastıran cuntacı yönetim halkı hiçe sayarak batılı güçlerin zaferini halka ilan edercesine kanunlar çıkartıyorlardı.
2000'li yıllara kadar bu millet niteliksel arayışlar içerisinde olmuş, AK Parti 3 asırlık yenilginin üzerinden "yenileyici" hareket olmuştur. Onun için Ak Parti hareketi bir "Müceddit Hareketi'dir, fıkhen kaşılığında ise "İçtihat Hareketi"dir… Bu sadece Türkiye topraklarında yapılmış olan bir müceddit hareketi değil, bütün bir coğrafyada karşılık bulan bir harekettir. Çünkü bu coğrafyada yaşayan halklar, sıkışmış bir durumdadır. Türkiye o bakımdan batı yakasında olduğu için şanslıdır."
İnsanı merkeze koyan, farklılıklarını zenginlik olarak kabul eden, bunu gerçek hayatta pratize eden yeni bir devlet felsefesi ve anlayışı var artık Türkiye'de… Ankara'da Cumhuriyet'in kurulmasında kimlerin fotoğrafları var? O fotoğrafta Mehmet Akif, Said Nursi, Çerkez Ethem, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Fethi Okyar, Rauf Orbay ve Atatürk var. Peki 1924'ten sonra o fotoğrafta kimler kaldı? Çerkez Ethem, Mehmet Akif, Said Nursi, kazım Karabekir o fotoğrafta yok. Yani Anadolu'nun dinamikleri gitti. Yani Ankara'yı milletsizleştirdiler. Birlikte kurulan Cumhuriyet'te özellikle 1924'teki anayasadan sonra milleti Ankara'da tasfiye edip, çevreye tutsak ettiler. Ama bu millet 1946 yılına kadar her türlü eziyete ve inkara rağmen köşesine çekilip yine de isyan etmedi.
"Hilafetin kaldırılması bugün yaşadığımız sıkıntıların miladıdır. Bugün düşündüğümüz zaman, eğer hilafet kaldırılmamış olsaydı Şeyh Said İsyanı diye bir olayı tarih sayfalarında okur muyduk? Bu soruyu sormak zorundayız. Bu topraklarda üretilen tep tip ulusçuluğu, sosyal ulusçuluk, devlet ulusçuluğun mayası tutmamıştır. Çünkü az önce bahsettiğimiz bu kavramlarda, bir ve beraber olmayı hedefleyen, onları asil kılan bir İslam hamuru yoktur. "
Türkler mümessil bir millettir ve Türklersiz dünya sistemi düşünülemez. İnançsız, zalim şeytana uymuş, barbar Türkler algısını yaratanlar büyük bir karalama kampanyası yapıp insanlığı aldattılar. Küresel ortamda Türkler tanım olarak sosyal Darvinizm üzerinden üretilmiş dinsiz Türkler değildir. İman ve inanç potasında kendini eritmiş Türklerdir. Türk tanımında ırkçılık yoktur. Biyolojik milliyetçilik yoktur. Milli Şef döneminde üretilen Türklük tanımının Türklükle alakası yoktur. O Türk tanımı birilerinin sütresidir. Kendi egemenliklerini, sahip oldukları iktisadi gücü devam ettirebilmeleri için ürettikleri milletsiz Türk tanımıdır. Türk kelimesi bir ırkın adı değil bir anlayışın birlikteliğidir. Irksal Türkçülüğün gerçek Türklükle ilgisi yoktur. Anayasadaki Türk tanımı da milletsizdir. Türkler tarihin hiçbir döneminde ırkçılık yaparak büyük devlet olmadılar. Zaten ırkçılık bunu asla başaramaz. Irkçılıkla anca bir yeri sömürür ve bir vesayet kurarsınız. Bir beylik baronluk yaşarsınız. Allah’ın emirlerine bağlılığı, inancın birlikteliği Türk tanımı olarak kabul edilir. Çanakkale'de yatan şehitler her millettendi. Ve orada din savunuldu. İnananlar bu savunmayı canlarıyla ödediler. Türkiye ve temsil ettiği anlayış evrenseldir. Barışı, sevgiyi arayan ve mazlumu koruyan anlayıştır.
"‘islamsız bir ankara' tasavvuru başarıya ulaşmadı. Lozan Anlaşması'yla çizgileri çizilen İslamsız ve milletsiz bir Ankara tasavvuru, Cumhuriyet'in ürettiği ulusçuluk ve vatandaşlık projeksiyonu başarıya ulaşmamıştır. Ankara, Anasır-ı İslam kuramını hiçbir zaman unutamaz. "
"Son 30 yıldaki terör eylemlerinin akıl merkezine bakın bakalım nasıl bir insan profili üretmiş? Terör örgütünün ürettiği insan profiliyle, Mahmut Esat Bozkurt'un ürettiği veya Hasan Ali Yücel'in köy enstitülerinde ürettiği insan profili arasında ne fark var? Biri bu tarafta Darwinst bir anlayışla tarihi redde dayanan, Türklüğü alıp Şamanizm'e dayandıran ve onu da ‘Baas sosu' ile taçlandırıp, Fransız Aydınlanması'na kitlenen batı sosyal müstemlekesine teslim olmuş bir ulus tipiyle, terör örgütünün ürettiği insan profili arasındaki farkı bana söyleyebilir misiniz? Bu toprakların genetiğini göz önüne aldığınızda hiçbir fark göremezsiniz. Bu toprakların genetiğini Medine, Semerkand, Buhara ve İstanbul'un eksenini düşünmeden anlamak mümkün değildir. Bu toprağın genetiğini Haçlı Seferleri'nin, Anadolu'da durduruluşunu idrak etmeden anlayamazsınız. "
"Neden 28 Şubat, Doğu ve Güneydoğu'daki medreselerin kapısına kilit vurdurdu, oranın aydın ve alim insanlarını sürgüne mecbur etti? Çünkü Milli Şef döneminde yapılmak istenen "10 yılda 15 milyon genç yarattık" denilerek, yapılmak istenenle, 28 Şubat'ta terör örgütünün birlikte akıl üreterek başarmak istediklerinin arasında hiçbir fark yok. Hepsinin merkezinde "Medine düşmanlığı" var. Türk Devleti'nin Medine'siz düşünemezsiniz. Çünkü Türk Devleti'nin bekası Medine'den geçmektedir. "
"Ne gariptir ki, Türkçülük yapanların hiçbiri Türk değil. Ve ne gariptir ki Türkçülük yapanların hepsi ‘Medine ve Osmanlı Düşmanı' jakobenlerdir. Ve bunların tarif ettiği bir Türklük… İşte bunun son örneği Meclis'te yaşandı. CHP'li bir milletvekili çıkıp, BDP'lilere "Türklerle Kürtler eşit olamaz" diyor. Hangi Türklükten bahsediyorsun? Bu anlayışta olan insanlar, o zaman Yavuz Sultan Selim'in İdris-i Bitlisi ile kurduğu bağa, Fatih Sultan Mehmet Han'ın yanı başındaki Molla Gorani (Gorani aşiretindendir) ile Ceziri Ahmed Efendi (Fatih Sultan'a kaside yazan alim) ve Alparslan'ın ordusundaki Kürtlere baksınlar. Yine bu Türklük tanımını yapanlar, İslam'da insanların fıtratına dair bir inkar olup olmadığına baksınlar… Bunların tarif ettiği Türk, Türklükle hiç alakası olmayan, bu topraklara yabancı, ne Oğuz boyuyla ne de Türkmen boyuyla bağlantısı kopan bir Türk'tür… "
"Muhalefet tutturmuş, vatandaşlık, laiklik tanımı değiştirilemez, diye. Kıyameti kopartıyorlar. Neden değiştirilmesin? Vahiy mi bunlar?
"Milletsiz Ankara" tahayyülü içerisindeki akıl hala mevzilerini terk etmedi, terk etmek de istemiyor. Çünkü onların tarif ettiği Türkiye'de ne Türk var ne Kürt ne de İslam var…  AK Parti Hükümeti bu noktadan bakıldığında Türkiye'yi yeniliyor. Bir barış sürecinin adıdır "AK Parti Hareketi".  
Türkiye’de Erdoğan’ın 10 yıllık iktidarı döneminde yapılanları "henüz yolun başı" olarak görebiliriz. İlk hedef 2023, siyasal anlamda kendini yenilemiş, iktisadi anlamda güçlü, gelir dağılımında adaletin sağlandığı ve insan unsurunun başat olduğunu bir refah toplumu inşa etmek gereklidir. Batı toplumunun mevcut modelinin sonu geldi ve tükendi. Kürt Sorunu, İmralı Görüşmeleri, Milliyetçilik kavramı, Türkiye'nin Sınırları, Yeni Anayasa, Yerinden yönetim ve Başkanlık sistemi gibi yeniliklerle Türkiye, genleşti ve mevcut sınırlara sığmıyor. Yenilenen bir devlet var. Osmanlı benzeri ama Osmanlıdan çok çok daha adil bir düzen merkezi oluşuyor. Tarih bu topraklarda tanrının krallığının yeniden yaşanacağını göstermektedir. İnsanlar kendini ve devleti yenilerken aslında yeni bir düzen ve küresel bir sistem kuruyor.
Ergenekon ve Balyozla değişime direnenler halkın tokadıyla karşılaşmaktadırlar. Türkiye değişiyor ve dönüşecek. Bu değişimin önünde durmak isteyenler millet tarafından tasfiye ediliyor edilmeye de devam edecek . Geçmişte olduğu gibi masumiyet karinesinin ardına gizlenerek Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü engellemeye kalkamazlar millet buna müsaade etmez. Geçmişte çatışma Ankara'da gücü elinde tutanların en büyük sermayesiydi. Ak Parti'nin Türkiye'ye ne kattığını bundan 100 yıl sonra daha iyi anlayacağız. Bu coğrafyanın tüm ülkelerinden insanlar geliyor. Geleceğin Türkiyesini Ademoğulları yönetecek.
Cuntacılar devleti halkın yönetmesine uzun süre engel oldular. Çok partili hayata geçilse de seçilenleri cuntacılar yönetti. Cuntacıların belirledikleri sınırlar vardı. O sınırlar dahilinde hareket edebilirlerdi. Cumhuriyeti savunanlar cumhura karşı cuntaya destek veriyordu. Ne cumhuriyet ne de özgürlük vardı. Zorbalık ve baskıyla ülkeyi yönettiler.
Türkiye’de 1941 yılına kadar liselerde okutulan Tarih kitaplarında, İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili hakarete varan ifadeler bulunuyordu. İslam ve Hz. Muhammed'le ilgili ilginç "küçümseyici" ifadelere yer verdiler. Sonra inkılap Tarihiyle islam’ın ve İslami değerlerin yıkılışı zafermiş gibi anlatıldı. Devrimleri evrensel değerler gibi gösterip halkı küçümseyen ve dini değerleri ayaklar altına alan söylemlerle yeni bir ülke kurduk çığırtkanlığı yapılmıştı. CHP’nin İngiltere desteğiyle kurduğu sistem zorbalıktan başka değildi. İnançsız cuntacı baskıcı yönetimin egemenliği cumhuriyetle bağdaştırılmıştı. ve demokrasi ve özgürlük hareketi gibi gösterilmişti. Kurtuluş savaşındaki mücadeleyi inanan Türkiye halkı vermişti. Ancak Askeri güçlere yön veren dış güçler Amerika ve Rusya desteğini almışlardı. Savaşı halk kazansa da askeri ve idari yönetimi kaybetmişti. Böylece kültürlerini dayatmışlardı. İnkılaplarla halkı kökten değiştirmeye kalkmışlardı. Lisanın, kıyafetlerin, tarihin ve dini içerikli tüm yaşamsal faktörlerin dahi değiştirilmesinin temelinde dünyaya hakim olan inançsızların darbesi vardı.
1960’ lı yıllarda öğrenci hareketleri inançsız devrimcilerin bir oyunuydu. Ülkeyi karıştırma kargaşa ve kaos ortamı yaratmak onların istediği tek şeydir. Çünkü böyle bir ortam inançsızların krallığını getirmektedir.
Eski düzenin savunucuları anayasa değişikliğinden ve ülkenin olumlu yönde ilerlemesinden memnun değildir. Demokrasinin yükselmesi zorbaların hoşuna gitmedi. Eski düzenin geri gelmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Sokaklarda taş attırmalar, Cumhuriyet yürüyüşleri, 29 Ekim taşkınlığı, 1 Mayıs olayları, cezaevi yangınları ölüm oruçları, üniversitelerde öğrenci olayları ve daha niceleri kirli oyunlarının bir parçasıdır. Usulsüz tüm yolları kullanan gerçekte doğruluğun karşısındaki taşkınlık çıkaran şeytandır. Bu anlayış hakkı söndürmeye çalışsa da başaramayacaktır. Ne ağızlarıyla ne de elleriyle Allah’ın nurunu söndüremeyecekler.
Ergenekon davasının savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Mehmet Murat Dalkuş tarafından hazırlanan mütalaada çarpıcı detaylar yer alıyor. 2 bin 271 sayfalık mütalaada Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve 64 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Başbuğ'un Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’in örgüt liderlerini yönlendirmekle görevli olduğu belirtiliyor.
Mütalaada Ergenekon'un gerçekleşen eylemleri ve kaos planları şöyle sıralandı: 0-Danıştay Saldırısı.1- Cumhuriyet Gazetesi’ne bombalı saldırı.2-Yargıtay mensuplarına suikast hazırlığı.3- NATO tesislerine saldırı hazırlığı.4-2005’te dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’a yönelik eylem hazırlığı.5- 2007’de Fehmi Koru,Orhan Pamuk, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, BDP Milletvekili Sebahat Tuncel ve Ahmet Türk’e yönelik silahlı saldırı hazırlığı.6- Ermeni asıllı Minas Durmazgüler’e yönelik suikast hazırlığı.
7-Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan’a yönelik suikast hazırlığı.8-Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız’a yönelik suikast hazırlığı.9-Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç’e yönelik suikast hazırlığı.10-Ankara’daki Optimum AlışverişMerkezi’ne yönelik bombalı saldırı planı
İlker başbuğ darbe girişiminde bulundu. Savcıların tespitlerine göre Veli Küçük, kaos ortamı oluşturmak için Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atılması ve Danıştay saldırısının talimatlarını verdi. Mustafa Balbay'ın Ergenekon’un sivil yöneticileri ile asker yöneticileri arasında irtibatı sağlamakla görevli olduğu belirtildi. Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un hazırlık aşamasında kalmadığı kaydedildi. İlker Başbuğ'un Ergenekon yöneticilerinden olduğu, darbe ortamı oluşturmak amacıyla internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği dile getirildi. Mütalaaya göre YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ise örgütün amaçları doğrultusunda üniversitelerde kadrolaşma faaliyetleri yürüttü.
Bir dönem rahmetli Turgut Özal Türkiyedeki terörist yönetime müdahale etti, başına neler geldi, herkes gördü. Erbakan Hoca müdahale etmeye kalktı. Anında iktidardan alaşağı ettiler ama Erdoğan kafasını, gövdesini ve bütün vücudunu bu sorunun altına koydu. O’na defalarca suikast girişiminde bulunuldu. Ama tanrı daima onunla oldu.
Ergenekon davasını protesto edenlerin dava sonucuna karşı yaptıkları taşkınlık yargıya ve insani değerlere karşı bir saldırıdır. Bozguncular saltanatlarının yıkılmasına çok tepkililer. Beslendikleri kötü düzenin tekrar gelmesini istiyorlar.
Kılıçdaroğlu kuru inadının esiri olarak olaylara şaşı bakan ve olayları tersinden yorumlayan olmuştur. Gerçekleri görmesi engellenmiş ve kötülüğün esiri olmuştur.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a "Hadi, Mustafa kemal Atatürk'ten korkmuyorsun, utanmıyorsun diyelim, bari Allah'tan kork." söyleminde bulundu. Kişinin zihniyeti diline vururmuş. Mustafa Kemal’i ilahlaştıranlar aslında Mustafa kemal’in değil kendi fikirlerini dayatarak bir kılıfa sokmuşlardı. Şimdi o uydurdukları algıyı kutsal değerlermiş gibi kalplerine işleyenler sapıklığın içindedirler.
Türkiye’de biber gazına tepki gösterenler sokakta daha rahat taşkınlık yapmak istiyorlar.
ODTܒde Göktürk-2 toplantısı için gelen Başbakan Erdoğan’a saldırı düzenleyen öğrenciler o’nu katletmek istiyordu. Aldıkları emirle O’nu nasıl bir karambole bir kargaşaya getirip zarar veririz niyetinde idiler. Ama amaçlarına ulaşamadılar. Hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Çünkü Tanrı onunladır.
Türkiye’de dış güçlerin etkisiyle sermayeye Cumhuriyet döneminde sahip olanlar halka ve devlete egemen oldular. Sermayeyi elinde tutanlar kötü düzene destek verdiler. Koç gibi 3-4 güçlü kuruluş kötü düzenin ve cuntanın yalakalığını yapmıştı. TUSİAD Ergenekon’un ve cuntanın ekonomik ayağıydı. Ülkeyi sömürüde askeri, siyasi ve ekonomik alanda herkes payına düşeni almıştı.
Soyguncu ve katil cuntacılar Türkiye’de insanların hayatlarını özgürlüklerini kısıtladılar. Halk hep onlardan zarar gördü. Nasıl ki Doğu halkı PKK’dan zarar gördüyse Türkiye halkı da cuntacılardan zarar gördü.
Islak imza, virüsle başka bilgisayardan atılmış, imralıya girerken aranmadık gibi tüm söylemler hakkı örtücü ve olumlu süreçleri engelleyici basit bir çabalardır. Olumlu süreci baltalamak isteyen vesayet sadece zaman kazanır ama amacına ulaşamaz.
Türkiye’de eski rejimin kalıntıları PKK terörüne destek vermektedir.
Kendi kazançlarını düşünen zümre bütün halka sefalet yarattı. Elit kesim ve Aydın zümre dedikleri doğruluktan şaşmış arzuları doğrultusunda yön veren çıkarcılardı.
Demokrasiyi, parlamenter sistemi ve etkin yürütmeyi sağlayacak başkanlık sistemine vesayetçi yapı karşı çıkmaktadır.
Türkiye ekonomisi coşacak ve dünya ekonomisinin lokomotifi olacaktır.
Gümrük birliği kanunu Türkiye’yi frenleyen bir kapitilasyondu. Kapitilasyonların ve vizelerin kaldırılması Avrupa’ya yarayacaktır.
2. Abdülhamit’ten günümüze Ortadoğu politikaları incelenirse büyük bir boşluk görülecektir. Psikolojik çöküntü anındaki bu içe kapanıklık kirli bir kuvvetin eseriydi.
Türkiye, tek bir hükümet gibi karar alınan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri kapsamında 7 yılda 13 ülkeyle 281 anlaşma imzaladı.
27 Mayısa hürriyet ve anayasa bayramı diyen hukuksuzlar tam yozlaşmış kafirlerdir.
Emredin komutanım yazalım diyen basın anlayışı yıkılmıştır..
Çeteler mafyalar ve baskıncı zorbalar dönemi yıkılmıştır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ASO'da yaptığı konuşmada ODTÜ olayları ile ilgili gerçekleri anlattı. Ana muhalefeti şiddet gösteren öğrencilerin sırını sıvalamakla suçlayan Erdoğan "bu ülkede her hesap sandıkta görülecek" dedi.
ODDÜ ve İTÜ üniversitelerinde olaylar çıkaranlar eskiden olduğu gibi üniversitelerde şiddet olaylarının tüm ülkeye yayılmasını isteyenler ülkeyi karıştırmak istiyorlar. Ancak çaresiz azınlık taşkınlıkla amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Öğrencileri maşa olarak kullananlar aynı 1980lerdeki aynı oyunu oynamaya çalışıyorlar.
Türkiye’de vesayet rejiminden demokrasiye geçişle ilgili tarihi adımlar atıldı. Hala vesayet özlemi içerisinde olanların son direnişlerini görüyoruz. Ama asla hedeflerine ulaşamayacaklar.
Türkiye’nin doğusunda, Şanlıurfa’nın hemen yanı başında savaş ve rejim çatışmaları var. Irak’ta kargaşa, İran’da belirsizlik var. Batıda ise ekonomik durgunluk ve iflaslar var. Ülkelerin kredibilitelerinin sorgulandığı bir süreç yaşanıyor. Bunların ortasında Türkiye her alanda gelişiyor.
Halka ve halka hizmet edenlere diktatör diyenler geçmişlerine baksınlar. Zulmü yapanların dünyaya bakışı işte böyle terstir.
TSK’daki egemenliğini kaybeden ırkçı güçler ırkçılığın bitirilmesine yönelik çalışmaları engellemeye çalışıyorlar. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli-eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile görüştü. TSK üzerinde yıpratma kampanyası var diyenler TSK ’yı kendi anlayışındakiler olarak algılamaktadır. Başbuğ hukuksuzluğu makul görmüş anlayıştadır. TSK şimdi arınmıştır ve kendi çizgisine gelmiştir. Kimsenin TSK yı sahiplenmesine ve belli bir çizgide tutmasına gerek yoktur. Kendi algılarını TSK’ya yüklemiş olan anlayış aslında sisteme ve düzene zarar veren anlayıştı.
Suçlular MHP’den çok şey bekliyorlar. Devlet Bahçeli’de aldığı bu destekle herkesi tehdit etmeye başlayacak. Ancak şunu bilsin ki bozguncu anlayışı temsil edenler sadece kendine zarar verecektir.
Kendilerini değiştirmek için hiçbir adım atmayanlar değişimi engellemeye ve dönüşümün önünde olmaya çalışıyorlar. Kolaylığın etkisiyle kötü kazancı yol edinmiş olanlar temiz kazancı çalışmak gerektirdiği için reddediyorlar.

 
Türkiye’de toplum içine atılmış bulunan, Türk-Kürt, Alevi-Sunni, Laik-Antilaik gibi kavramların başta basın ve yayın organları olmak üzere her türlü yöntem kullanılarak körüklendi ve bu sayede bölünme hızlandırıldı.
Tayyip Erdoğan ve hükümeti aleyhindeki her türlü faaliyete destek verilmesi ve itibarsızlaştırılması için yalan haberlerin, iftiraların bile kullanılması.
Terör olaylarını arttırarak hükümete ve devlete olan güvenin sarsılması kargaşa çıkarılması bozguncuların öncelikli hedeflerinden idi.
Toplumda çatışma ortamının körüklenmesini isteyenler eski sorgusuz, hesapsızca diledikleri gibi ülke yönetenler eski saltanatlarının özlemindeler. Halkı soydukları, baskı uyguladıkları devleti kullandıkları o dönemler bir daha geri gelmeyecektir.
Gerek kendilerinden gerek Erdoğan taraftarından kimilerine suikast veya suikast girişimleriyle toplumsal kutuplaşmanın artırılmasını isteyenler Hrant Dink suikastinde bile amaçlarına ulaşamamıştır.
Üniversite okuyan gençlerin karşı karşıya getirilerek çatışma ortamı yaratılmasını isteyenler kaosu çare olarak görmeleri haklı ve makul siyaset yapmadıklarındandır. Batıl bir yerde durmanın açık göstergesi şiddet istemektir.
Cumhuriyet mitinglerinin daha aşırıları kullanılarak sokakları karıştırmak ve ikincil mücadelenin başladığı yönünde mesajlar verilmesi. Toplumda infial uyandıracak olayların planlanması ve gerçekleştirilmesi neticesinde sokaklara insanların dökülmesinin sağlanması çalışılmaktadır.
insanların gözündeki inanılırlık ve güvenilirliklerinin yitirilmesinin sağlanması sağlanmalıdır.
Borsa ve dövizle spekülatif hareketler yapılıp güven ortamının yıkılarak AKP'nin, en çok üzerinde durduğu, çok başarılı olduğunu iddia ettiği ekonomik istikrarın bozulmasının sağlanması,
Ülkeyi gerekirse uluslararası sıcak çatışmalara sürükleyecek eylem planlarının tertip edilmesi. Böylelikle kamuoyuna askerin mevcudiyetinin bir kez daha vurgulayıp askerin harekat kabiliyetinin artırılması gibi nice kirli planlar içinde oldular.
Türkiye’de 2001 den sonra kapkaç çeteleriyle, hırsızlık haraç ve uyuşturucu çeteleriyle mücadeleler çok etkili bir şekilde artmış ve yasa dışı tüm şebekeler çökertilmeye başlamıştır. Tvlerde Haber proğramlarında sürekli çökertilen mafyaları görmekteyiz. Organ mafyaları, insan kaçakçıları ve kadın satıcıları yakalanmaktadır.
CHP’nin baronları ve büyük patronlar Kılıçtaroğlunu getirdiler. Amaçları dilediğimizi yapacak ve Rabbin kralıyla mücadele edecek bir kukla atadılar. İnançsızların sırf kuru indadıyla hakka muhalif tavırları akıldan yoksun şeytanın muhalif anlayışıyla benzeşmektedir.
MHP’nin düşüncesi sadece savaş istemek. Kadın çocuk demeden soykırım niyeti zalim ve şeytanidir. Kardeş katlini isteyen şeytana uyanlar yaşam nazarında değer bulamayacaklardır. Amaçta hiçbir doğru nedeni olamayanlar insanlığa sadece zarar verirler.
Türkiye’de muhalif partiler değişimlere uğradı. Hakkın karşısında olanlar taraflarını daha da belirgin hale getirdi. MHP ve CHP’de özgürlükçü ve insancıl olanlar partiden ihraç edildiler. Sosyal demokrat olanlar ve hakkın yanında olanlar etkisiz hale getirildiler. İl başkanları temizliği ve birtakım parti içi ihraçları görüldü. İstifa edenler, topluca ayrılanlar gözlendi.
Her insan basiretle bakamaz ve olanları özüyle anlayamaz. Görünene inananlar terör arttığı için AKP hükümeti zamanında terör arttı der. Bu zan ile AKP düşmanlığı yapıp ırkçılığın ardına düşenler kan dökülmesine sebep olmaktadırlar. Çünkü onların destekleriyle bu kan davası ve düşmanlık sürmektedir. Öldürelim onları anlayışındakiler sadece şeytana uymaktadırlar. Onlar geçmişte de vesayetin kurduğu sistemden beslenirlerdi. Büyük kısmı da aldanmaktadır. Halbuki Erdoğan karanlık güçlere sahip egemenlere boyun eğmemiştir. Bu nedenle terörü arttırdılar. Zaten var oluş sıkıntısı yaşayan ırkçılık yıkılırken son hamlelerini yapmaktaydı.
Portekiz'in Cascais kentinde süren Sosyalist Enternasyonal toplantısına CHP'nin itirazı damgasını vurdu. CHP, bildiride yer alan Esed aleyhine ifadelere itiraz etti. Geçiş hükümetinde Esed’siz çözümü reddetti. Bildiriyi değiştirtti.
İslam düşmanı Fransız uzmanlar CHP zihniyetine organize olma reçetesi ve yol rotası çizmiştir. CHP emri fransa’dan almaya başlamıştır. Yakında Fransa, İngiltere ve Rusya kardeşliğini açıkça destekleyen bir CHP göreceğiz. CHP ve Rikardione birlikteliği ülkeyi karıştırma kardeşliğine dönüşecektir.
DHKP-c yi destekleyen Kılıçtaroğlu kendi zihniyeti olan ABD büyükelçiliğine saldırı bile düzenlediler. Ses getirmek amaçlı ve provakasyon temelli bu olaylar kendilerine geri bulaşmaktadırlar.
DHKP-C ye destek veren Kılıçtaroğlu Rus yanlısı CHP zihniyetiyle hareket etmektedir. Zaten Kıbrıs, balkanlar ve Kafkaslarda Türkiye’de dahi Rus etkisi vardır. Kominizmin etkisindeki yönetimler ve siyasi partiler güç kaybedeceklerdir. Sol anlayışın ardında Rus taraftarlığı vardır. Ve Rus anlayışıyla hareket eder.
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, görevdeyken 260 mahkumu affettiği, bunların önemli bir bölümünün terör örgütü DHKP-C üyesi olduğu ortaya çıktı.
CHP ve MHP'nin Doğu ve Güneydoğu'yu kalplerinden sildi. Onları kazanmak yerine yok etmeyi tercih ettiler. Bu iki parti ayrımcı ve düşmancı anlayışla Güneydoğu'yu PKK'ya teslim etti.
AK Parti'nin hayata geçirdiği her türlü düzenleme karşısında anlamsız bir muhalefette bulunuyorlar. Ülke bölünüyor deyip kıyameti kopartanlar asıl bölücülüğü yapanlardır. Ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici tavırla ülkeyi bölmeye çalışanlar herkese özgürlük ve eşit yaşam şartları verilmesine karşı çıkmaktadır.
Çözümsüzlüğü yol edinenler uzlaşı ile anayasa yapılır dayatma ile anayasa yapılmaz derken uzlaşıya hiç yanaşmamış olduklarını göremeyecek kadar kördür. Mevcut eski kötü sistemden beslenenler o sistemin gitmesini hiç istemediler. Hala da değişmesini tıkamak için her çabayı göstermektedirler. Bir de insanlığın önündeki engelleri kaldırmaya çalışanlarla mücadele ediyorlar. Özgürlük ve eşitliğin ancak eskiyi koruyan vesayetçilerin işine gelirdi.
Meclis'te bir tiyatro oynanıyor. Muhalefet gerçek görevini yerine getirmemektedir. İnsanlık adına çalışan değil insanlık karşıtı gibi hareket etmektedirler. Faydalı işleri engellemektedirler.
Yaşam tarzında ve ekonomik refahında gelişme ve iyileşme olmayanlar eski düzenden beslenenlerdir. Eski düzene sahiplenip insanlığın korunmasını sağlayacak yeni düzenle mücadele edenler daha sıkıntılı günler görecektir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, ''Bu iktidarın yeni bir anayasa yapmaya gücü asla yetmeyecektir'' dedi.
ABD Büyükelçiliği'ne saldıran canlı bombanın eski Cumhurbaşkanı Sezer'in affıyla cezaevinden çıkmış olması gözleri Köşk'ün affettiği mahkumlara çevirdi.
ABD konsolosluğuna saldırı düzenleyen Ecevit şanlı Almanya’da yakalandıktan sonra serbest bırakılmış. Teröre destek veren Avrupalı bazı ülkeler yıllarca yaptıkları Türkiye ve İslam düşmanlığından artık sıyrılamayacaktır. Türkiye güçlendikçe, insanlığa zararlı tüm terör örgütlerinin destekçileri açıkça ortaya çıkacak ve hükümetleri uyarılacaktır. Bu düşmanlığın temelinde din varmış gibi görülse de sadece vesayet ve dünya hırsı vardır. Gerçekte Ruhunu şeytana satmış olanların insanlığa savaş açmasıdır. Ve bu din küresel bir din savaşıdır. Tanrı taraftarlarıyla şeytan taraftarları arasında yaşanmaktadır.
ABD büyükelçiliği CPJ (Gazeteciler Koruma Komitesi) üyelerini ağırladı. New York merkezli o komitenin raporunda, gazeteci olduğu için tutuklandığı öne sürülen, Türkiye’ye göre 'bombacı' olan isimler vardı. İşte onların ekibi ABD elçiliğine yönelik saldırıyı gerçekleştirdiler. ABD büyükelçisi sürekli tutuklanan gazetecileri gündeme getirerek Türkiye’de demokrasinin olmadığı, dikta bir yönetim olduğu imajını vererek Türkiye hakkında olumsuz açıklamalar yapması dikkat çekiyordu. CPJ'nin, 'Gazeteci' dediği bombacıların dostları ABD elçiliğini vurdu. Öyle oyun ve düzen içindedirler ki kendi adamları yandaş elçiliği bombalayacak kadar kirli iş çevirirler. El kaide’yi ya da islam’ı suçlayacak fırsatı arayanların oyunları kendilerine bulaştı. Din’i ve Erdoğan’ın yönetimini engellemek için her türlü kirli yolu denemektedirler.
Vesayet sistemi, seçilmiş hükümetlerin yanında gölge hükümetler oluşturdu. Başkanlık sistemi ile sistem değişikliği yapmak şart. İnsani değerler ve temel prensipler korunduğu sürece yürütmenin de etkin bir gücü olması gereklidir. Bugüne kadar parlamenter sistemin noksanlıklarından şikâyet edildi.
DHKP-C örgütü uzunca zaman Rus yanlısı kominizm etkisinde kaldı. İnançsızlığın temelinde Türkiye düşmanlığı yapanların yeni terörü oldu. Makul hiçbir haklı tarafları olmayanların gerçek ile başa çıkamaması sonucu tercih ettiği şiddettir. DHKP_C Silivricilerin ve CHP’nin şiddet eli olmuştur.
Erdoğan: ''Muhalefet ise her zaman olduğu gibi yeni anayasa konusunda, benim bu açıklamamın hemen ardından milletin takdirini bir kez daha ayaklar altına almaya başladı. Bu muhalefet, milletimizi tarihinin hiçbir döneminde mümeyyiz olarak görmemiştir. Bu muhalefet, milletin tercihlerini hiçbir zaman dikkate almamış, daima milleti küçümsemeyi tercih etmiştir. Bugün de biz anayasa için halk oylamasını telaffuz etmeye başladığımız andan itibaren milleti küçümsemeye, aşağılamaya, tahkir etmeye başladılar. Çünkü bunlara göre anayasa demek, müdahalelerin ardından yazılan veya yazdırılan metin demektir. Bunlar siyasi tarihleri boyunca anayasadan bunu anladılar. Darbelerin veya darbelerin gölgesinde hazırlanan metinleri anladılar. Ne milletin ne de TBMM'nin bir anayasa yazabileceğine hiçbir zaman inanmadılar. Bugün de inanmıyorlar.''
Halkın temsilcisi Erdoğan ve ekibi uzlaşmanın, ittifakın tarafı oldu. Yeni anayasa sürecini hep oyaladılar. Menfaatlerine göre kararlar almak istediler. Herkese özgürlüğü beğenmediler. Israrla 'AK Parti yeni anayasayı engelliyor' dediler. AK Parti niye engellesin, yeni anayasayı şiddetle isteyen partiydi.onlar eski düzenlerinin ve saltanatlarının yıkılmasını istemiyorlar. Ama her geçen gün eski düzen eriyor ve adil bir sistem yavaş yavaş yerleşiyor.
Başbakan Erdoğan, bugüne kadar halkın takdirine karşı çıkanlarla mücadelelerini sürdürdüklerini, bundan sonrada mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi. Erdoğan, ''Bugüne kadar halk oylamasından nasıl kaçtılarsa bundan sonra da kaçmaya devam edeceklerdir. Biz bugün de yarın da milletin takdirinden kaçmayız, milletin tercihine, TBMM'nin bir anayasa yapması talebine, millet bunu istiyor, biz de bunun yapmanın gayreti içinde olacağız.’dedi.
''Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun''u onayladı. Kanun ile teröre kaynak oluşturduğu şüphesi bulunan şirket yada kişilerin tüm varlıklarının dondurulması söz konusu olabilecek.
MHP lideri Bahçeli milliyetçilik yaparken Osmanlının karşısında bir tavır sergiliyor. Bir zamanlar Osmanlıyı deviren ideolojik milliyetçi akımlar parçalayıcı ve ayırıcı bir yol çizmişti. Devlet içine yerleşen güçler vesayeti temsil etti. Milliyetçiliği ırkçılık olarak bilenler milletten çok uzak oldular. Onlar asla milleti düşünmediler. Onların yaptıkları milliyetçilik değildi. Onlar insanlığın birliğinden bahsederken parçalayıcı ırkçılığı kullanıyorlar. Doğruluğu ve temeli olamayan akımın ardından gidenler gerçekle örtüşmeyen ve milliyetçilikle çelişen tavırlarda bulundular. Osmanlıyı savunuyormuş gibi görünen ve gerçekte kardeşlik düşüncesi olan Osmanlıya düşman olan ırkçılık insanların nazarında değersizleşecektir. Irkçılığın temeli çıkarcılığa, ayrımcılığa ve düşmanlığa dayanır. Şeytanın en sevdiği özelliktir. Benlik, sahip olma duygusu, hükmetme, ve anlamsız şiddetin temelinde ırkçılığın parçalarını oluşturur.
Modern darbeciler her şeyi bir kılıfına uydurup halkı aldattılar. Halkı ikna etme çabasıyla meşruluk kazandılar.
Türkiye'de yüzde 25'lik bir kesiminin hâlâ darbecilikten medet umduğunu belirtti. Darbeleri destekleyen kurumların içerisinde darbeci zihniyetin uzantıları var. Bu uzantıların ülkedeki bütün müzakere süreçlerini baltaladığının bir gerçektir. Türkiye'de hukuktan yana olmayan bir Ergenekoncu, ulusalcı kesim vardır. Barışı ve halka hizmeti menfaatlerine uygun bulmamaktadırlar. Zaten halkın sırtından geçinen bozguncu bir yapıdaydılar. Şeytani bir anlayışla ve kafir edasıyla insanlara düşmansı tavır içindelerdi. Artık Türkiye’de millet itibar kazandı. Yolsuzluk yapan çeteler itibar kaybetti.
Bir daha darbe olmaması için Türkiye'de ve hatta dünyada sivil bir anayasa şarttır. "Vesayet sistemine karşı bir eğitim sisteminin olması gerekir. Yargı sistemi düzeltilmeli. Tüm askeri unsurlar sivil denetim altına alınmalı. Sayıştay bütün askeri kurumlardaki harcamaların her türlüsünü denetlemeli. Bunlar olmazsa kendi hukukumuzu zor koruruz. Hukuk sisteminden vesayetle ilgili olan kanuni düzenlemeler temizlenmelidir.
Devlete bakışımız değişti. Devlet dediğimiz sistemin mutlaka temizlenmesi gerektiği kanaatine vardık. Bu temizlenmezse darbecilikten kurtulmak mümkün olmaz.
AİHM'si: Balyoz davası delillerinin "hükümete karşı darbe girişimi" suçu için ikna edici olduğuna karar vererek "Tutuklama süresi normal, tutuklamalar da keyfi değil" dedi.
Evrensel barışa giderken Türkçe dünya dili olacak. Yeni bir dünya kuruluyor.
 
Taksim Gezi Parkı'ndaki olaylara ilişkin ABD ve dünyadan gelen yıkıcı ve suçlayıcı açıklamalar küresel türkiye karşıtlığını yine ortaya koymuştur. İnançsızlar Türkiye düşmanlığı üzerinden ayakta kalmakta idiler.Taksim'deki gezi parkı olaylarının ardından ABD'li yetkililer tarafından arka arkaya yapılan açıklamalar, medyanın saptırmaları, uydurma haberler, bilgi kirlilikleri bir fırat olarak kullanıldı.Türkiye'de yaşananların "olağanüstü" gibi algılanmasına ve olduğundan farklı gösterilmesine fırsatçılık ve türkiye düşmanlığı vardır. Gezi Parkı protestolarını amacından saptırmak isteyen provokatörler uluslararası medya kuruluşlarına haber servis etmeye başladı. Türkiye'deki her olaya çanak tutan medyaların başında CNN International geliyor. Gezi Parkı protestolarını masum bir eylem olmaktan çıkarıp ve uluslararası bir komplonun parçası yapmak isteyen bazı provokatörler, Türkiye'yi aciz göstermek için bugünlerde dünya medyasını dezenformasyon ile besliyor.
Mısır’daki darbe ve Türkiye’deki gezi parkı eylemleri küresel aktörlerin planıydı. Küresel sermayeye sahip Allah’ın düşmanları İsrailcilik yaparak bölgedeki değişimleri şiddet ile durdurmaya calışmaktadırlar.Bu küresel baronlar barışın ve sevginin kendilerine bir karı olmadıklarını düşündüklerinden silah ve savaş ile değişime karşı koymayı hesaplamışlardır.
Son dönemde yaşanan gezi protesto olayları sürsede sessiz çoğunluk her şeyin farkındadır. "Hem dışarıda hem içeride Türkiye aleyhinde çok çirkin bir kampanya var. Ama bu gerçekleri milletimiz ve küresel inananlar biliyor."
Beşiktaş'ta polise havai fişekle saldıran eylemciler gözaltına alındı. Göstericilerden bazılarının olayları provoke eden yabancı uyruklu şahıslar oldukları öğrenildi. Küresel Türkiye düşmanlarının Türkiyeyi yıkma cabaları başladı. Ajanlar ve provakatörler iş başında Türkiye’yi nasıl karıştırırız diye çabalamaktadırlar.
Dış basın "Türkiye'de istikrarın bozulduğu"nu pompalıyor
Küresel krizde dökülen ABD ve Avrupa ülkelerinden kaçan sermayenin Türkiye'ye yönelmesinden rahatsız çevreler de "Türkiye'de istikrarın bozulduğu" imajını vermek için borsa ve faizler üzerine oyun oynamaya devam ediyor.   
Her fırsatta dünya kamuoyuna Türkiye'de bir güvensizlik ortamı olduğunu öne süren yabancı ve içerideki işbirlikçi çevreler, protestocuları kullanarak başta twitter, facebook, youtube gibi sosyal ağlar olmak üzere New York Times, CNN International, Belçika Ulusal Radyosu, Al Jazeera'ya (El Cezire) kadar birçok uluslararası medyada yaşananları farklı boyuta çekmeye çalışıyor…
En belirgin örneklerinden biri Belçika Devlet Radyosu'nda yaşandı. İstanbul'dan yayına bağlanan ve Belçikalı olduğu iddia edilen şahıs Başbakan Erdoğan'ın göstericileri "ağaçlarda sallandırmakla tehdit ettiğini" söyledi. Belçika radyosu kaynağın güvenilir olup olmadığını denetlemediği sözler yayında yer aldı. Üstelik Belçikalı olduğu ifade edilen vatandaşın Türkçe'yi yeterince bilmediği de ortaya çıktı.
Al Jazeera'nin İngilizce yayın yapan kanalı da "AJ Stream" adlı program da yalnız protestoculara yer vermekten geri durmadı. Türkiye'de karasal yayın yapan bir TV kanalını alan Al Jazeera Türkiye'deki Gezi Parkı eylemlerini Arap Baharı hevesiyle canlı yayınına taşıdı.
CNN'in iftiralarının hedefinde Erdoğan var
Başbakanı hedef alan medya kuruluşlarının başında CNN International geliyor.İftira nitelikli yayınlarına bir yenisini ekleyen CNN International tepkileri çekmemek için karşı savaşını okuyucu eliyle veriyor.


TÜRK
İYE EKENOMİSİ


Demokratikleşme paketleri Türkiye’nin cahilliğinin giderildiği, tabularının yıkılması anlamına gelmektedir. Türkiye’de kültür ve anlayış hızla değişmektedir. Tüm bunlarda tanrının amacı vardır. Tanrı Erdoğan ile bu Türkiye halkına sahip çıkmaktadır. Din, dil, ırk ve her türlü ayrımın kaldırıldığı tanrının evrensel dininin yani kardeşliğin kabul göreceği bir noktaya doğru evrilmektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca bütçenin en büyük payı Milli Savunma Bakanlığı'na ayrılıyordu. Cuntacıların saltanatı sürüyordu. Bugün en büyük bütçe halka (insanlara) yönelik olmuştur. Milli Eğitime ve sosyal alanlara büyük pay ayrılmaktadır.
Türkiye'ye 11 ayda 11 milyar dolar girdi! Bugün bu rakamlar büyük görülse de gelecekte öyle yatırımlar ve büyük paralar girecek ki bu miktarlar kuruş gibi kalacak.
Ernst&Young Türkiye, Birleşme ve Satın Alma İşlemleri 2012 yılı raporuna göre tüm dünyada birleşme ve satın alma aktivitelerinde yaşanan yavaşlamaya rağmen Türkiye'de 2 katına çıkarken 315 işlem ile de işlem sayısında yeni bir rekor kırıldı.
Türkiye yumurtada ihracat rekoru kırıldı
Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda, enerji ve ulaştırma alanında 250 milyar dolarlık yatırım yapacak.
Dünya bankası, Türkiye'nin yumuşak iniş yapmayı başardığını söyledi.
Maliye BakanıŞimşek, Türkiye'nin 2012 yılında ılımlı da olsa büyüdüğünü söyledi ve "AB krizi ve Arap Baharı'nın Türkiye'ye yansımaları oldu" dedi.
Zorluklara karşın Türkiye'nin 2012'de başarılı bir performans sergilediğini kaydeden Şimşek, Türkiye'nin önemli bir stres testinden başarı ile geçtiğini sözlerine ekledi. Şimşek, "2012 bütçe açısından sorunlu bir yıldı, ancak gelir hedeflerinde sapma olmadı" dedi.
Daha hızlı büyüme öngören Boston Fed Başkanı Rosengren, parasal genişlemeye arka çıktı.
Türkiye enerji konusunda büyük devrimler yaşamaktadır. Yeni petrol ve doğalgaz kuyuları bulunmaktadır. Yerli kaynaklarda büyük yenilikler görülmüştür.
Türkiye hızla gelişiyor. Tarım arazilerini su borularıyla döşeyerek ve damlama yöntemiyle sulayarak büyük bir devrim yaşanıyor. Verimli arazilerdeki ucuz gıda üretiminin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) sulamalarıyla yakaladığı ivme hızla artıyor. Terörün bitmesiyle komşu ülkelerin ve Türkiye'nin gıda ihtiyacını karşılayacak Doğu ve Güneydoğu'ya özel sektör büyük yatırım yağacağı kaçınılmazdır. Gelişmeler arttıkça tersine göç hadisesi yaşanmaya başlamıştır. GAP'la her yıl ortalama 100 bin kişi iş buluyor. 2008-2011 döneminde 400 bin oldu. 10 yıl önce 700 milyon dolar olan GAP bölgesi ihracatının eylem planının ardından 8 milyar doları aştı.
2013 yılında Türkiye dev spor tesislerine doymuş olacak. Milyonlarca insanın yararlanacağı bu dev projeler hızla devam etmektedir.
Irak'ta alışveriş merkezlerinden mobilya mağazalarına ve kaldırım taşlarına kadar her şeyin üzerinde Türk markaları var. Bağdat'ın sokaklarında, hiçbir ülkenin varlığı Türkiye'ninki kadar göze çarpmıyor." Irak'ın ABD ve İngiltere tarafından işgal edilmesinin 10'uncu yılında bir analiz yayımlandı. Analizde, "ABD savaşı, İran barışı, Türkiye ise ihaleleri kazandı" yorumu yapıldı.
Erdoğan, özel teşebbüsün yanında olduklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, Çalışan emeği ile kazanan, kazandığını yatırım olarak hizmete dönüştüren herkesin gönlümüzde ayrı bir yeri vardır. Göreve geldiklerinde Türkiye'nin ihracatının 30 milyar dolar olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu rakamı yaptıkları çalışmalarla 152 milyar dolara çıkardıklarını açıkladı. "2023'te 500 milyar dolar ihracat hedefliyoruz"
BazI anayasalar ve 1982 Anayasa'sı "değişmezlik" kuralı koymuştur. Bu tür hükümlerin, doktrinde hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Hiçbir mantık, 'bir kuşağın, kendisinden sonra gelecek kuşakları ebediyen bağlama hakkı olduğunu' söyleyemez. Bu, Türkiye bakımından çok daha atipik bir durumdur. Çünkü mevcut anayasadaki üç maddeye "değişmezlik" izafe eden irade, halkın serbestçe hazırlanmış hür iradesi değil, cuntayı temsil eden beş generalin iradesidir. Bir yandan cuntanın generallerini yargılarken, diğer yandan onların bu iradesine kutsallık izafe etmek, mantıksal bir çelişkidir. Kaldı ki, silbaştan yeni bir anayasa yapmak, "Asli Kurucu İktidar yetkisinin kullanılması" demektir. Asli kurucu iktidarlar, mevcut anayasayı değiştirebilir, ortadan kaldırabilir veya yeni bir anayasa yapabilirler.
DÜNYADA TÜRK

İYE ETKİSİ


Türkiye kendi büyüklüğünün farkında olmayan bir devdir. 21. yüzyıl Türkiye yılı olacaktır. Dünyanın en büyük gücü olacak. Gücünü de Tanrı’dan alacaktır. Doğruluğu, Adaleti, barışı ve kardeşliği savunmasıyla daima zirvede oturacaktır. Tanrının dinini sahiplenir ve halifeliğini yürütür haliyle krallığı daha da büyüyecektir.
Türkiye bölgesindeki, tüm Ortadoğu’da ki ve dünyadaki tüm sorunları çözecektir. Rabbi kralı her husumetli olanlara gelin diyerek onları masaya çağıracak. Barışın kazandırdıklarını ve anlamsız bir şekilde düşmanlık edip birbirlerini öldürdüklerini anlatacak. Her husumetli tek tek barışa gelecek. Dış işleri mükemmel ve çok etkin bir şekilde çalışacak.
Ahmet Davutoğlunun büyük elçiler toplantısı Osmanlı zihniyetinin tekrar atağa geçme aşamasıdır. Çok çalışacağız ve harekete geçeceğiz diyen Davutoğlu yeni dünya düzenini kurmak için güçlü bir zihniyet ve organize bir iş sergilemektedir. Büyük elçilere verilen mesaj ve bu yeni anlayış yeryüzünü çok daha adil bir yapıya getirecektir. Altın çağa girişin ilk işaretlerini görmekteyiz.
Başbakanın da büyük elçiler yemeğinde organize hareketler ve güçlü Türkiye anlayışı vardı. Yeni dünyanın inşasında barışçı ve adaletçi Türkiye anlayışı vardı. Verilen mesajlar ve oluşturulan hava küresel bir harekete geçme havasıydı.
Tarih boyunca Avrupa devletlerinin çıkar çatışmasına sahne olan Balkanlar'da artık umut dolu gelişmeler yaşanıyor. Sosyal,  kültürel ve ticari anlamda, Türkiye - Balkan  ülkeleri arasında daha sıcak ilişkiler kurulması için çaba sarf ediliyor.
Türkiye'nin son on yıl içindeki politikasının dünyada Müslüman-Türkler ve tüm inananlar için çok olumlu sonuçlar doğurdu.   Son on yılda, Türkiye'nin politik duruşu ile birlikte, Balkanlar'da, Türklerin, inananların ve Katoliklerin yani eski hükümetlere muhalif anlayışların değeri artmış oldu.
Türkiye'den büyük ilgi ve alaka gören her mazlum topraklar gelişecek. Gelişmemiş ülkeler gelişme dönemine girecek. O topraklarda itibarlı olacaklar. Umutlarına umut katılacak. Dün itilip kakılanlar, bugün anayasa yapıcıları ve devlet kademelerinde halka hizmetkar olacaklar.
ABD, 1990 lı yıllarda çektiği uydu fotoğraflarıyla 2012 uydu fotoğraflarını karşılaştırdığında Türkiye’de müthiş bir hızda gelişme ve büyüme olduğunu fark ettiler. Bu hızlı büyüme onları korkuttu. Artık 2013 yılında türlü planlar yapmaya başladılar.
Suçlulardan medet uman Kılıçtaroğlu Silivri ve Haberal’ı ziyarete giderek suçluların avukatlığını yapmaktadır. Yine suçlulardan medet uman Bahçeli’de Silivri’ye giderek GKB İlker başbuğ ve Engin Alan ile görüşüp yol haritası belirliyorlar. Silivri ve İmralı arasında ne fark var. İkisi de ırkçı, kaosçu birbirinin dengi ve eşitidir. Bahçeli, bir taraftan da başbakan ve hükümet yetkililerini tehdit ediyor. Vesayetin sahipçilerine halkın tokatı büyük olur. Ve batıl her zaman yıkılmaya mahkumdur.
Türkiye heyeti, yurt dışında cezaevi ziyaretleri yaptı. Türkiye’li mahkumlar tek tek ziyaret edildi. Ve mahkumlara "siz sahipsiz değilsiniz" mesajı verildi.Cezalarını Türkiye'de çekmek isteyenler davet ediliyor. Türkiye'deki cezaevleri şartları Avrupa’dan daha iyi durumdadır. Türkiye artık her yerde halkına sahip çıkıyor. Onların haklarının gözetilmesini sağlıyor. Avrupa'daki Türk vatandaşlarının problemlerini çok önemseniyor. Türkiye, insanlarını ve inananları artık sahipsizlikten, çaresizlikten ve değersizlikten kurtarmaktadır. Türkiye ve Ortadoğu insanı yani inananlar artık daha değerli olacaklar.
Türkiye ekonomisini kötülüyorlar. Somut veri olmadan gayrimenkul sektörüne yabancı ilgisinin azaldığını ülkenin karışık ve kaosta olduğu imajını vermeye çalışıyorlar.
Yeni Anayasa'yı reddeden anlayış dünyacı, menfaatçi ve inançsızdır. Herkese özgürlük ve herkese eşit haklar verilmesini bazı şartlar koyarak engelleyenler kaybeden taraf olacaktır. Yönetime sahip olanlar ve kaynakları sömürenler halkın ve insanlığın çıkarını engellemektedirler. Türlü bahanelerle anayasa yapımını engelleyenlerin çirkeflikleri sokaklara taşmaktadır.
Türkiye dünya siyasetinde söz sahibi olacak. Dünyaya yön veren siyasi güç olmuştur.
Atatürk’ün 2013 yılına atılan vasiyetnamesi ve birtakım bilgilerin ortaya çıkmasını engellemişlerdi.
Türkiye’de yasa dışı Dev sol örgütü ve DHKP-C gibi terör örgütlerine büyük darbeler vurulmuştur. Örgüt yöneticileri ve üst düzeylerine yönelik operasyonlarda çok kişi tutuklanmıştır. Bunun sonrasında Bu örgüt Amerikan büyük elçiliğine bombalı saldırı gerçekleştirmiş ve biz hala varız ve buradayız demişlerdir. Amerikalılar da belki de El-kaide yaptı diye senaryo kuracaklardı. Ama durum hiç de öyle değildi. DHKP-C ye fikren destek verdiği anlaşılan Kılıçtaroğlu söylemleriyle terörün yanında olduğunu göstermiş oldu.
Anayasa da genel bir düzenleme ile bildiri ve düşünce açıklamalarında veya propagandada şiddet unsuru yoksa, silaha yöneltmiyorsa, tehdit içermiyorsa her türlü açıklamanın serbest olması, en azından suç teşkil etmeyeceği esası getirilmektedir.
Erdoğan, Mardin'de Kürtçe vaaz talebine "Önemli olan hangi dilde söylediği değil, ne söylediğidir. ‘ben Kürtçe daha iyi istifade ediyorum' diyorsa hoca efendilerin bunu karşılaması lazım" diyerek yeşil ışık yaktı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de, Kürtçe hutbe okunması konusunda bir sınırlamanın söz konusu olmadığını belirterek, "Almanya'daki camilerde hutbe Almanca verilir.’ Dedi. Fransa'da Fransızca özeti verilir. Bazı insanlar bunu bir hak olarak görüyor. Herhangi bir dile rezerv koyulması mümkün değil. Din de Allah'ın, dil de Allah'ın." ifadelerini kullanmıştı. Arapça kısıtlaması hidayetin önünü kapatmaktadır. Her ulus kutsal kitabı kendi lisanında okuyabilmeli ve ibadetlerini kendi lisanında yapabilmelidir. Arap milliyetçiliğinin vesayeti yıllardır bunu engellemiştir. Din, ne Araplar için ne de din adamları için gelmiştir. Tüm insanlara gelmiştir. İnsanlar hangi vasıta aracı olan dili kullanırsa kullansın önemli olan anlayarak uygulamaktır.
İnanmayana kafir, inandım deyip de tanrı buyruklarına karşı olanlara münafık denir. Aynı Muhammet dönemindeki gibi Türkiye’de de munafıklar vardır. Münafıklar, insanların özgürlüklerinin artmasına (yeni anayasaya) ve barışa (İmralı sürecine) karşı direnmektedirler.
Anayasa sürecini muhalefet sadece geciktirebilir ama önüne geçemeyecektir. Doğrudan sürece destek veriyor görünerek halkın nazarından düşmemek ve aldatma yöntemiyle hareket eden muhalefetler dolaylı yoldan süreci engellemektedirler. Komisyonlarda ve birtakım mitinglerinde halkın isteklerine karşı zorluklar çıkarmaktadırlar. Süreci geciktirmeye çalışan, tıkayan, sınırlar koyan anlayış, insani özgürlükleri sırf çıkarları için reddetmektedirler.
Türkiye, başka ülkelere bakarak politika yapmamıştır. Dün Irak'ın kuzeyi yerine tümü için çaba gösterdi bugün Irak'ın Kuzeyine yönelik sıcak ilgi yüzünden birçok ülkenin Türkiye'ye tavır koyduğunu söyledi. Türkiye'nin ABD ile çakışan konuları çok fazladır. Türkiye'nin tekrar Ortadoğu'ya dönüşü bir zaruretten kaynaklanmıştır. Ortadoğu konusunda Türkiye, mutlaka dikkate alınmalıdır. Yoksa bu değişim sürecinde devrilen yıkılan ve kaybolan yönetimler olacaklardır.
Geçmişten bu güne Türkiye’nin dünyayı algılamasında, dünyanın da Türkiye’yi algılamasında değişiklikler oldu. Geçmişte örneğin İsrail bir eylem yaptığında önce başkaları ne diyor diye bakar ondan sonra kimseyi üzmeyecek bir yanıt vermeye çalışırdık. İki üç paragraflık açıklamalar yapardık. Şu anda benzer bir krizde diğer ülkeler bizi arayarak tepkimizi soruyorlar. Bakanımız günde 5-6 bakanla görüşüyor. Bu açıdan geldiğimiz nokta çok iyi bir noktadır.
Türk dış politikasındaki bu değişimin aslındaki küresel dengelerdeki değişimle beraber gelişti. Bu üç değişim on yıllık periyodlar halinde gelişti ve önce 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle “jeopolitik değişim” yaşandı. Ardından 2001’deki 11 Eylül saldırıları ve ABD’nin evinde vurulmasıyla “güvenlik alanında değişim” gerçekleşti. Bunu 2011’deki Akdeniz Havzası’ndaki siyasi ve ekonomik değişim izledi. Küresel ekonomik kriz ayrıca hem bölgeyi hem dünyayı değiştirdi.
1990’lar Türkiye için ekonomik kriz ve terörle mücadele yıllarıydı ve Türkiye güvenlik ağırlıklı bir dış politika güdüyordu. Bu açıdan 2000’ler demokratik standartların yükseltilmeye çalışıldığı, ekonomide yapısal reformların yapıldığı bir restorasyon dönemi oldu. Bu dönemde “aktif, ilkeli, vizyoner çok boyutlu dış politika” kavramı üzerinde duruldu. Bunun için ABD ile model ortaklık, AB ile stratejik hedef, NATO’da kanat yerine merkez ülke olma noktaları üzerinde mevcut stratejik ilişkilerin güçlendirilmesi yoluna gidildi. İkinci olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği, İslam Konferansı Örgütü’nde Genel Sekreterlik gibi somut örneklerin verilebileceği “uluslararası örgütlerde etkin rol” prensibi üzerinde duruldu. Üçüncü girişim komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesiydi. Türkiye bunun için Ermenistan ve Suriye açılımlarını gerçekleştirdi. Irak ve İran ile ilişkileri geliştirmeye çalıştı.
Türkiye bu dönemde komşu ülkelerle ticaret hacmini 6 kat arttırarak 13 milyar dolardan 86 milyar dolara çıkardı. Yüksek düzeyli işbirliği konseyi kurulan ülkelerle ticaret hacmi 11,2 milyar dolardan 67 milyar dolara çıktı. Komşu ülkelerle ticaretin payı yüzde 10’dan yüzde 30’a çıktı.
Türk dış politikasının küresel gelişmelere verdiği dördüncü tepki yeni coğrafi alanlara açılma oldu. Türkiye Afrika’da 2002’de 34 olan Büyükelçilik sayısını arttırdı. Şu an Türkiye 124 büyükelçilik ve 209 temsilcilik ile dünyada en çok dış temsilciliği olan 9. ülke haline geldi. Türkiye’deki yabancı temsilcilik sayısı da 2000’de 148 iken 2013’te 242’ye yükseldi. Sahra altı bölgesi ile ticaret 2000’deki 742 milyon dolar rakamından 2012’de 7,5 milyar dolara çıktı.
Hemen hemen her noktaya uçan Türk Havayolları, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba topluluklar başkanlığı ve dünyanın en ücra köşelerine yayılan Türk okulları iletişimin ve çabuk organize olmanın önemli unsurlarıydı. Halkın gönüllü hareketlerine sivil desteği Türk okulları vermekteydi.
Kurumsal gelişme ve dünyaya açılma konusunda rakamlar çarpıcı bir gelişime işaret ediyor. Komşularında yaşananlar Suriye’deki kriz, Irak’la yaşanan gerilim ve İran’a uygulanan ambargo gibi bütün bunlara rağmen yükselişine devam etmektedir. Zaten son dönemde Türk dış politikasını en çok zorlayan konu da Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki siyasal değişimler oldu. Tüm bunlara rağmen tehlikeli olmadan dönüşümü yönetmeye başladı.
Türkiye’nin Arap baharına yaklaşımının üç boyutu olduğuna var: Birincisi insani temelli – açık kapı politikası, ikincisi değerler temelli, insan haklarına dayalı, çoğulcu demokrasileri destekleme politikası, üçüncüsü ise halk iradesine dayalı rejimlerle geleceğe dönük işbirliği stratejisi.
Türk dış politikasının başarısı kurumsallaşma, dünyaya açılma, etkinlik konusunda Türkiye’nin ekonomik gelişimine paralel olarak önemli bir çıkış yakaladığı inkar edilemez bir gerçek. Sonuç alma, başka ülkelerin politikalarını etkileme konusunda ise mutlak başarı küresel güçlerde bile yok
Türkiye genleşiyor 50 yıl önceki ülke değil. Tarihi ve Osmanlı'nın dağılma dönemindeki anlaşmaları anlamadan yeni değişimi anlayamayız. Bu toprakları geçmişte ne şekillendirdi, şimdi neler değişiyor. Değişimden kimler rahatsız oluyor, kimler memnun kalıyor. Eski düzen kimlere hizmet ediyordu yeni düzen kimlere hizmet ediyor. Bu topraklarda tarih diyalektiği anlaşılmadan Türkiye anlaşılmaz. 100 yıl önce bir rol biçtiler. Şimdi Türkiye değişti ve bu sınırları kabul etmiyor. Artık halklar da uyandı. İstanbul aklı bu coğrafyanın şekillenişindeki ana merkez. Küresel denge de bunu emrediyor. Ortadoğu’da huzur ve küresel barış Türkiye'siz mümkün değil.
Ortadoğu’da birinci güç İsrail değil artık Türkiye’dir. Ortadoğu'da ABD partner değiştirmedi aslında doğruluk sancağını almış Türkiye onlara boyun eğdiriyor. Halkın ve insanlığın yanında olmayanların yıkılışları kaçınılmaz olacaktır. Yeni Türkiye küresel vesayetten beslenen herkesin rahatını kaçırıyor.
Tarihi bir dönem yaşıyoruz. Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Bir tarafta Rusya, Çin, AB bir tarafta genleşen Türkiye var. Ve bundan rahatsız olan küresel güçler var.
TERÖR
Oslo sürecinde mağdur aranıyorsa başta MİT Müsteşarıdır. Ardından ak partidir. Barış için çabalayanlar ne zaman suçlu oldu. Evet savaş üzerinden kazananlar çoğaldığında iyiler suçlanır. Oslo’da olmayan şeyler varmış gibi gösterilerek birçok manipilasyonlar yapıldı. Bu süreçte yurt dışında ve yurt içinde farklı böcekler devreye girdi. Türkiye’de istikrarı küresel patronlar ve onların ülkeleri istemiyor. Medya ile farklı servisler yapıldı. Muhalif liderlerin sürece bakış açısı bile ne kadar sorumsuz ve seviyesiz bir durumda olduğunu göstermiştir. Sokak mantığı ve menfaatlerine dayalı ayrımcı bakış artık devrilecektir.
Terörün çözümünde barış havasını MHP ve CHP baltalıyor. MHP'nin asıl korkusu 'terör biterse biteriz' dir.
Terör örgütünün insan kaynaklarına, lojistik desteğine, Avrupa desteğine ve hatta dağ kadrosuna ciddi bir darbe vuruldu.
Türkçülük yapanlar Medine ve İslam düşmanıdır. Kısacası kardeşlik düşmanıdır. Osmanlıyı da Türkçülük yapanlar yıktı. Türkçülük zamanla Kürtçülüğü doğurdu. Terörü yaratan Türkçülüktü. "Türk Devleti'nin bekası Medine'den geçmektedir. Ne gariptir ki, Türkçülük yapanların hiçbiri Türk değil. Ve ne gariptir ki Türkçülük yapanların hepsi ‘Medine ve Osmanlı Düşmanı' jakobenlerdir. Cumhuriyet döneminin ürettiği ulusçuluk ve vatandaşlık projeksiyonu başarıya ulaşmamıştır.
Türkiye’ye sahiplenen, devlete sahiplenen özelleştirmeye karşı olan vesayetçiler kendilerini bu devletin sahibi halkı da köle ve aşağılık olarak görüyordu. Türkiye onların değil. Türkiye, Türkiye halkınındır. Zamanla Türk övün çalış güven. Ve ne mutlu Türküm diyene gibi bölücü ve şeytani sözlerden insanlarımız kurtulacaktır. Türk devleti değil Türkiyeliler tabiri kullanılacak. Hiçbir ırkın üstün tutulmadığı ve ademoğlu türünün kardeşliği ön plana çıkacaktır. Birilerine hizmet eden vesayet, sömürgecilik veya sahiplenme ortadan kalkacaktır. O zaman dünya daha adil, daha eşit olacaktır.
Türkiye’de ırkçı yaklaşımlar ve tarafgirlik artık son bulmak zorundadır. MHP, BDP, CHP de büyük tartışmaların çıkması gerçeklerin ortaya çıkmasına ve insanların birbirini anlamasına neden olmaktadır. Bu durumda haklı ve haksızın belirmesine iyi niyetli ile kötü niyetli lerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Devlete sahiplenip şiddet isteyenlerle halkı temsil edip barış isteyenler ortaya çıkmaya başladı. Hak ve gerçek niyetler ortaya çıktıkça insanlığa zararlı fikirleri yürütenler insanların gözünde itibar görmeyecekler ve onların varlığı yavaşça yok olacaktır.
Terörü ve öldürmeyi kullanarak ırkçılık temelli aldatılan iki kesim yarattılar. Birbirine düşman edilen bu kesimler bir kan davasına tutuşturuldular. Kendi topraklarına ve kendi egemenliğinde bir yönetim kurmak daha adil ve mükemmel değildir. Adil ve esenliğin yönetimi tanrının buyruklarına bağlı kalınarak kurulabilmektedir. 1798’da beri sayısız ulus devleti kurulmuştur. Hala da bu uluslarda daha küçük parçalanmalar görülmektedir. Türkiye’de Kürt ve Türk iki ırksal ön plana çıktıysa yarın bu ırklar kendi içlerinde de 2-3 parçaya bölüneceklerdir. Bu anlayışla esenliği ve adil düzeni kuracağız anlayışı yanlıştır. Gerçek düzen barış, adalet, ve insani odaklı sistemle esenlik dolu adil bir düzen kurulabilecektir. Bu yıllarda bu anlayışın çürüdüğü, anlamsızlaştığı ve bir temeli olmadığı görüldü. Hatta insanları birbirine düşüren ve kardeş kavgası çıkaran kötü bir fitne yöntemi olduğu da anlaşılmıştır.
Sakaların bir kolu olan Türklerin orta Asya’da ki eski anıtlarında Alp Er Tunğa’nın Kürt İlhanı 39 yaşında Alp Urunğuyum sözleri dikkat çekicidir. Macaristan’da bile Kürt Hiyartmak kabilesi vardır. Kürt ve Türk ırkının aynı babadan saf iki öz kardeş olduğu bir kesindir. Temeli İbrahim’e ve Nuh’un oğluna kadar gitmektedir. Aslında Türk kelimesi pek çok ırkı bir arada barındıran kardeşlik ve birlik kelimesidir. Geniş bir kitleye verilmiş isimdir. Kürt ve Türk öz kardeşliğini kabul etmeyen anlayış menfaat temelli ulusalcı adında uydurma bir birlikteliktir. Bu kadar kan neden döküldü diye insanlar soracaktır.
Osmanlı dönemindeki Bitlisli Şerefhan’ın yazdığı Şerefname adlı kitap Ergenekoncular tarafından yasaklamıştır. Gerçeklerin bilinmesi engellenmişti. Bu kitapta Kürtler ve Türklerin öz kardeşliğinden bahsedilmiştir. Pek çok gerçekçi ve delile dayalı bilgiler verilmiştir.
Türkiye hükümetinin İmralı ile anlaşma ve Kürt açılımı süreci yeni bir dönemin başlangıcıdır.
İmralı ile yapılan görüşmeler de hükümete en ağır sözlerle yüklenenler bozguncuların ta kendisidir. Zaten onların dedeleri ilk bozgunculuğu yapmışlardı.
İmralı sürecini sert bir dille eleştirenler suçluları ziyarete koşuyorlar. Eski rejimin kalıntıları suçlulardan medet umuyor. Amaç kan davasını devam ettirmek ve düşmanlığı sürdürmektir. Anaların ağlamasına neden olan Kürt ve Türk milliyetçiliği bitmeye mahkumdur. Bahçelinin suçlularla görüşmesi ve eski egemenlere bağlılığı açıktır.

 
Türkiye'de Kürt sorunu yok, terör sorunu var. Ülkeyi bitirme, yok etme adına ASALA'nın bittiği tarihte PKK terör örgütü belası Türkiye'nin başına musallat edildi. Erdoğan önderliğindeki AK Parti, son 10 yılda dev reformları hayata geçirerek, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlara hak ettiği değeri verdi. Buralara havaalanı, okul, yol, hastane gibi hizmetler yaparak da bunu ispatladı.
Kürt sorununun çözümü konusunda çok güzel ve ciddi çalışmalar yürütülüyor. İçerideki unsurları ve dış güçlerin de tesirlerini düşünerek dikkatli, akıllı adımlar atılıyor. PKK da artık bir çıkmaza girdi.
Oslo'yu sabote etmeye çalışanlar bugün de barış süreci sabote etmeye çalışıyor. Kışkırtıcı şeyler söylüyorlar.
Savaş isteyenler artık karanlık amaçlarına ulaşamayacaklar. Türkiye barışın ilk ışığını yakacak ve oradan dünyayı aydınlatacaktır.
Gerek BDP'liler gerekse bölge halkı sorunun çözümü konusunda Erdoğan'a güveni var.
Bir anda Türkiye'de çok güzel bir barış havası esti. Irksal düşmanlık ülkeyi yemiş bitirmiş. Herkes oluşturulan bu düşmanlıktan bıkmış. Türkiye’de gerek Başbakan Erdoğan, gerek BDP, gerek STK'lar, gerekse bölge halkı artık çözümden yana tavır sergiliyor. Sorunun çözüme kavuşmasında sonra hem bilimde hem eğitimde hem teknolojide hem de dış politikada Türkiye uçuşa geçecektir.
Terörü bitirmek için proje üretmeyen muhalifler çözüm önerileri getirenlerle de mücadele etmektedirler. Mevcut düzenden beslenenler sorunların çözümüne yönelik hiçbir caba göremezsiniz. Onlar mevcut olan eski düzenden ve terörün varlığından beslenmekteydiler. Ve onların sayesinde adil olmayan bozuk bir düzen vardı.
Türkiye’de barış görüşmelerinde devam ederken yıllarca düşmanlıktan memnun kalanlar barış sürecine kötü bakmaktadırlar. Küresel güçler bu barışın ve kardeşliğin engellenmesini istemektedir.
Mısır ve Tunus gibi ülkelerde olduğu gibi, diktatörleri devrilse de, halkın taleplerine karşı direnişini sürdüren, iktidarını korumaya çalışan vesayet kurumları Türkiye’de bulunmuyor. Çünkü Hak Türkiye’de çok güçlü durumda.
Darbe girişiminde bulunanlarla Silahlı Kuvvetleri birbirinden ayıramayanlar artık geçmişte kalmıştır.
PKK'ya silah bıraktırmak amacıyla MİT'in İmralı ile başlattığı görüşmeler, İsrail ve İran'ı rahatsız etti. Süreci yakından takip eden Tel Aviv yönetimi, PKK'ya Kuzey Irak'ta en büyük desteği veren İsrail-Kürt Dostluk Derneği Başkanı Davud Dağıstani'yi 'acil' koduyla görüşmeye çağırdı. Tahran ise Kandil'le temasa geçmek için düğmeye bastı.
İnsanlar terörün ardında Kürt halkının olmadığını görecekler. Terör çok başlı bir yılandır. Yıllarca aldatılan ve taraflarına çekilmeye çalışılan Türkiye Kürtleri barış yapsa da terör devam edecektir. Çünkü İçte ve dışta inanmayan, barışın karşısında olan, kötülüğü benimseyen insanlar Türkiye düşmanlığı yapmaktadırlar. Çünkü Osmanlı barışı, adaleti, iyiliği simgelerdi. Kötüler birlik oluşturarak 1. dünya savaşının ardından katliam için Türkiye topraklarına gelmişlerdi. Halifeliği, Osmanlıyı, tüm dinlerin dinini yıkmışlardı. İyilerin son toprakları ele geçirilmiş ve bu merkezin bir daha doğmaması için her türlü önlem alınmıştı. Yeryüzünde insanları koruyacak, tanrının emirlerini uygulayacak bir merkez kalmamıştı.
Barış süreci yine çeşitli olaylarla sabotaj edilmektedir. 3 Kürt kadının Paris'teki PKK'nın enformasyon bürosu olarak kullandığı ofiste öldürülmesinin Kandil-İmralı kapışması olduğunu söyledi.
Üç PKK’lı kadını Fransa istihbaratı öldürdü. Yıllarca besledikleri ve kolladıkları PKK’nın bugün barış havasına girmesi Fransa’yı kızdırdı ve üç pkk’lı kadını öldürdüler. Fransa buradan hem PKK’ya hem Kürt halkına hem de Türkiye’ye mesaj verdi. Bunca yıldır beslediklerimiz bugün bize nankörlük ediyor. Hem de en gerekli zamanımızda barışa giriyorlar. Diye Fransa kendini göstermiştir. Fransa hükümeti suçludur. Sakine Cansız’ı Sarkozy getirtmiş ve büro açmasını tüm ırksal faaliyetlerine ortam hazırlamıştır. Türkiye düşmanlığında Fransa her yolu kullanmıştır. Yine öldürülen kadınlardan biri Fransa Başbakanı Hollande ile görüşürdü. Örgüt tarafından yalnızlığa itilen Cansız'ın Almanya'da gözaltına alınmasının ardından ise Nicolas Sarkozy ve bakanlar düzeyinde girişimlerde bulunularak serbest bırakıldığı da ortaya çıktı.
Siz kim oluyorsunuz da kendi kendinize barış yapıyorsunuz diyen güçlü Avrupalı ülkelerin bir tepkisidir.
Terör sorununu çözmüş Türkiye güçlü bir Türkiye’dir. Avrupa bu durumdan çok korkmaktadır. Barışı ve büyümeyi istemediler.
PKK’ya en büyük destek Avrupa ayağından gelmiştir. Hem lojistik hem de müthiş para desteği vardı. Avrupa ülkeleri
İngiltere'nin etkin gazetelerinden Guardian, 'Kürt aktivistler Paris'te öldürüldü' başlığı ile verdiği haberinde, suikaste kurban giden kadınlardan birinin PKK'nın kurucularından Sakine Cansız olduğunu yazdı. Türkiye'nin Abdullah Öcalan ile PKK'lı grubun silah bırakması için ikna görüşmelerinde olduğunu yazan Guardian, Türkiye ile PKK arasındaki mücadelenin 1980'li yıllardan beri devam ettiğini ve bu çatışmada 40 binden fazla insanın hayatını kaybettiğine vurgu yaptı.
Gün gelecek ve Türkiye’ye saldırma kararı alacaklar. O zaman Kürt halkı Türkiye’ye büyük bir destek verecek. Gerçekleri ve zalimleri görecekler. Kürt-Türk halkı birbirlerine kenetlenecektir. Aynı kurtuluş savaşında olduğu gibi Tanrı onların dualarını duyacaktır.
Barış isteyen ile barış yapılır. İlla ben savaş istiyorum diyen zalimdir. Savaşta kimse kazanmaz. Barışta kimse kaybetmez. Irkçılık yapanlar hiçbir zaman haklı değillerdi. Tanrı huzurunda konuşamaz ve cevap veremez olacaklar.
Bir oyunun içine itildiğini, kullanıldığını, hata yaptığını kabul eden ve barış isteyen bir Öcalan var. tan 1,5 yıl barış istiyor. Geçmişte terörü kuranlar ve başına ırkçılığı kullanarak atayanlar biliniyor. Ergenekondan ilk cezaevine giren işçi partisi lideri Doğu Perinçek, Yalçın Küçük gibi adamlar ilk görülenlerden teröre emir verenlerden Abdullah Öcalanı kullananlardandır. Bu ülkede çok oyunlar oynanmış. Terörün görünen liderlerinin ardındakiler asıl tehlike imiş. Yıllarca Öcalan’ı hem kullandılar hem de zarar verip dalga geçtiler. Defalarca askeri çemberden çıkardılar, halkı aldatmak için uçakla yakalattılar. Hem Amerika’ya sevgi ve sempatizanlık sağlanırken, birtakım istekleri imzaladılar. Öcalan kullanıldığını ve hata yaptığını fark etti. Bu yanlıştan dönmek istiyor. Kendisinin de Kürtleri de bu oyundan kurtarmak istediğini söylüyor. Her hangi bir insan düşmanlıktan vazgeçip geçmişteki yanlıştan dolayı sizden özür dilese ve pişmanım deyip barış istese onu reddedemezsiniz. İşte bu olay da böyledir.
Telegraph gazetesi 'Kürt aktivistler Paris'te suikasta kurban gitti' başlığı ile duyurdu. Suikastin Abdullah Öcalan ile Türkiye hükümeti arasında yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışmayı son vermek üzere bir 'Yol haritası' çıkarmak üzere anlaştıkları zamanda olduğuna dikkat çekti.
Kürt meselesinin çözümü yolunda kamuoyunda büyük bir umut doğmuşken bu barbarca ve provakatif bir eylemdir. Toplumun çoğunluğu tarafından desteklenen barış çabalarına darbe vurulmak istendiği aşikardır."
Vesayet düzeninin Hükümet tarafından yıkıldığını gören Ve arınmış bir hükümet olduğunu fark eden barışçıl tavrına el uzatan Abdullah Öcalan barış söylemlerini defalarca söyledikten sonra barış havası esmiştir.
Terörün kurucuları ve A.Öcalan’ı kimin atadığı bellidir. A. Öçalan konuşacak ve pek çok şeyi söyleyecek. Türkiye düşmanları iyice açığa çıkacak. Gizlilikler ortaya çıkacak. Türkiye2de terörün ardındakiler ve onların birlikteliği açıkça görülecektir.
Öcalan kullanıldığını anlamıştır. Üzerine oyunlar oynandığını görmüştür. Türkiye düşmanlığı yapanların ona büyük destek verdiğini görmüştür. A. Öcalan şimdi rabbin kralı ile barışçıl bir devlet anlayışı olduğunu görmüş ve barış istemiştir. Pişmanlığı ile barış isteyen Öcalan kardeşliği bozan derin yapılanmaların yargılandığını görünce ve karanlık güçlerin zayıfladığını fark edince hakkı söylemek istemiştir. Barış isteyen Öcalan kardeş katlini önlemek istemiştir.
Kürt sorununun çözümü için hiçbir harekette bulunmayan ve katliam seçeneğini isteyen zalimane anlayış tanrıya hesap verecektir.
BDP yüzde 6 oy almıştır. Doğu halkının gönlünü almak, onların varlıklarına saygı duymak ve kardeşliği sağlamak çok önemlidir. Geçmişte düşmanlığı oluşturanların menfaatlerine bugün alet olmamak ve kirli emelle oluşturulan çatışmayı sürdürmemek gerekir.
Barış sürecinde provakasyonlar, farklı kaynaklardan terör olayları gelebilir. Bu saldırılar devam edecektir. Dış ve üç güçler bölgesel ve küresel dengelerde barışı baltalayacaklar.
Demokratik açılım, barış görüşmeleri ve çözüm süreci Kürt sorununda üç aşama gerçekleşti. Rabbin kralının barış çabaları ve yumuşak girişimleri olumlu sonuçlar vermeye başladı.
Barzani vesayet düzenindeki Türkiye’den çok çekiniyordu. Geçmişte Türkiye tarafından çok oyuna getirilmişti. Türkiye meşruiyetini yitirmişti. Türkiye’yi yöneten bozguncu güçler Kürt halklarını da birbirine düşürmüştü. Kirli planları yapan inançsız insanlar bir bir ülke yönetiminden temizlendiler. Barzani zaman içinde Erdoğan’ın samimi olduğunu gördü. Güvenilir olduğunu dürüst olduğunu anladı.
Rabbin kralı dedi ki: ‘Allahın izni milletimin hayır dualarıyla bu süreci sonuna kadar götüreceğiz. Bu sürece yapıcı bir rol almak isteyen varsa medyaya, bütün STK' lara sesleniyorum. Tüm MHP lideri ve arkadaşlarının üslupsuz, mesnedi olmayan iddialarına ve yaklaşımlarına kulaklarımızı kapatacağız. Bu süreç BDP için çok önemli. Terör örgütünün silah bırakması BDP 'yi silah sultasından kurtaracaktır. Paris'teki PKK'ların saldırısından sonra Türkiye'yi suçlamak gerçek faillere hizmet eder. Bu büyük bir sorumsuzluktur.’ Dedi
MHP lideri Bahçeli kim de Türklüğü sahipleniyor. Kendisinde bu yetkiyi bulurken tehditkar söylemleri hangi haktan almaktadır. Kabadayı edasıyla hareket eden anlayış ne kadar hukuki ve demokratik olabilir ki. Tanrı ve halk bu anlayışa dur diyecektir.
Barış olacak diye ırkçılık yapanların kin ve düşmansı söylemleri ateş püskürmeleri kimseyi korkutmayacaktır. Hem terörün çözümü için hiçbir şey yapmayacaklar hem de terörün sonlandırılma çabalarına öfkelenecekler. Varlığını korumak isteyen ve terörün varlığının devam etmesini isteyen anlayış kaos ortamından beslenen anlayıştır.
Terörün ve ırkçılık düşmanlığının bitirilmesi için kıllarını kıpırdatmayanlar zalimane bir tavırla katletme havası gütmektedirler. Hayır biz barış istemiyoruz. Onların soyunu keseceğiz ve hepsini öldüreceğiz diyenler şeytana uymaktadırlar. Bu zalimane anlayışları şeytani bir etkidir. Bu üstün olma öfke ile katletme yetkisini nereden alıyorlar. Şeytan kuru inatla asilik ederken şiddetle saldırganlıkla öldürmek niyetindedir.
Osmanlı’nın yıkılışıyla Osmanlıcılık ve ümmetçilik anlayışı da yıkılmıştı. Anadolu’da yeni bir anlayış ırkçılıkla beraber Türkçülük ortaya çıktı. Türkçülük, Kürtçülük Ermenicilik ve Rumculuk kısacası ırkçılık dünyaya zulmettiği gibi Anadolu’ya da zulmetti. Son on yılda yaşananlar Türkçülüğün ve Kürtçülüğün de çöktüğünü gösterdi. Meğer bunların arkası da boşmuş. Bir hiç uğruna birbirlerimizi öldürüyormuşuz. Irkçılığın çöktüğü ve anlamsızlaştığı bir döneme girdik. Terörü bitirmek için girişilen barış görüşmeleri ırkçılığın çöktüğünü ve kardeşçiliğin başladığının ilk işareti olmuştur. Osmanlı’nın tekrar filizlendiği bir gerçektir.
Şehit aileleri kinci tavırlarından da vazgeçmeli ve barışı istemelidirler. Geçmişte Kürt-Türk düşmanlığını oluşturan ilk bozguncuların ardına kinleriyle düşmemelidirler. İntikam ve kan davası zihniyetiyle hareket etmek şeytanın işidir. Ama öfkesini yutup barış için affetmek ve gelecek nesillere barış dolu bir yaşam bırakmak onlar için çok hayırlı ve şeref olacaktır.
Barışın karşısında olanlar teröre ve düşmanlığa destek vermektedirler. Gelecekte nesillerin katliamına fırsat açanlardır. Gençlerin ölmesine neden olan anlayış yarın tanrının huzurunda nasıl hesap verecekler. Irksal mücadele temelsiz ve anlamsızdır. Birtakım vesayetçilerin keyfi için bu düşmanlık sürsün isteyenler kendilerini vicdan hesabına çekmelidir. Bu düşmanlıktan ve ırksal savaştan hem şikayetçi oluyorlar hem de barışı istemiyorlar. Barış tüm sorunların çözümüyken savaş ve düşmanlık siyaseti güdenler yanlış yoldadırlar. Şeytana uymuş anlayış barıştan nefret eder. Tanrı barışı sever ve dini barış dinidir. Bir zamanlar devlette insan odaklı halkı kollayan merkezi bir otorite yokken bu düşmanlıklar ortaya çıkmıştır. Devlet, devlet değilken yasaların insanları koruduğu ve halkın güçlü desteği yokken kurum ve silah başındaki bazı üst rütbeli komutanlar ırkçılık yaparak ülkeyi ayrıştırdılar. 1980 yıllarında Kürtçülük, Türkçülük , bozuk bir anayasa ve çetelerin at koşturduğu bozuk bir ortam meydana geldi. Ohal için doğuya baskı yapan komutanlar Kürt halkını ötekileştirdi. Bir yandan devlet bir yandan Derin devletin tekelindeki PKK aynı köyü basıyordu. Şimdi bu düşmanlık ortadan kaldırılacaksa buna karşı çıkanlar eski sistemin hukuksuzluğundan beslenenler karşı çıkmaktadır.
1789 Fransız ihtilalinin getirdiği ırkçılık ve insanlardaki parçalanmaya il Kürt-Türk kardeşliğiyle dur denilecektir. Ve zamanla yeryüzünde tüm düşmanlıklar yavaş yavaş kalkacaktır. Yeryüzüne barış hakim olacaktır. RTE bu barış havasına öncülük edecek ve tüm yeryüzündeki husumetler belli bir zaman sonra sona erecektir. Barış ve kardeşlik havası ülkelere ve kıtalara dalga dalga yayılacaktır. Her ülke ve kıtalarda yaşanan ırkçılık ve ayrımcılığın tek çözümü barıştır. Yeryüzünde barış hakim olurken bozguncular beslendikleri kaos ortamını kaybettiklerinden şiddet isteyeceklerdir. Her beldedeki vesayetçilerin bu çabaları boşa çıkacaktır.
Geçmiş bir dönemde bozguncular tarafından oluşturulmuş Kürt ve Türk düşmanlığı bugün barış sürecine girmiştir. Dün barışı dahi konuşamazken bugün düşmanlığın sonlandırılması için adımlar atılıyor. Yarın barış sağlandığında Bu kardeşliğin ülkeyi zirveye taşıyacağı kaçınılmazdır. İlk kardeşliği Hz İbrahim’in iki torunu Kurda ve Turka yapacaktır. İkisi de peygamber soyundan gelen halklardır. Yeryüzünde en son düşmanlığa düşürülen öz kardeşlerdir. Ama barışı isteyen de ilk kardeşler olacaktır. Yeryüzüne barış havası da bu topraklardan yayılacaktır. Gün gelecek Türkiye büyük bir tehdit altına girdiğinde Kürt halkının müthiş bir desteğini görecekler. Bugün kardeşliğin karşısında olan vesayetçiler ve dağ kadroları aldıkları dış destekle hak uğruna savaşanları alt edemeyeceklerdir.
Rabbin kralı Erdoğan, terörün sonlandırılması için sabırla sürekli barış girişiminde bulunarak, yumuşakça hep olumlu adımlar attı. Barışın doğmasında Erdoğan’ın getirdiği süreç zamanın getirdiği yumuşak taplo çok önemlidir.
Kürt halkı ve lideri Abdullah Öcalan barışı tercih etmekle Fransız ihtilaline ilk sopayı vurmuştur. Kürtlere ilk kurşunda Fransa’dan gelmiştir. Bundan sonra Avrupa’da Pkk’nın tüm bürolarına Kürtlere ve kürt halkına karşı sürekli öldürme suikast ve infaz olayları görülecektir. Yıllarca Türkiye’ye karşı kürt halkını kullanan ve terörle Türkiye’yi yıpratmaya çalışan inançsız Türkiye düşmanları kaybetmeye başlamıştır. Avrupa’da ve dünya’da etkili olan dünyanın ardına düşmüş inançsız yapı ilk ve büyük darbeyi almıştır. İsrail anlayışlı sömürgeci yapı yıkılmaya yönelik ilk işareti almıştır. Bunca yıldır destekledikleri halka savaştan vazgeçtikleri için silah doğrultacaklar. Avrupa’da pek çok yerde bazı Kürt vatandaşlar öldürülecek.
Rabbin kralı Tayyip Erdoğan, ‘Terörün sona erdirilmesi için yürütülen sürecin, terörün bitmesini istemeyen çevreler tarafından engellenmeye çalışılacağını belirterek, ‘‘Bu çevreler iftiralar, ithamlar, aslı olmayan dedikodularla milletin zihnini bulandırmak için her yola tevessül ediyorlar ve edeceklerdir’‘ dedi
Terörün ortadan kaldırılmasına yönelik barış girişimleri baltalanmaya çalışılıyor. Propaganya yapanlar, ırksal kışkırtıcı açıklama yapanlar, süreci itibarsızlaştırmak isteyenler her türlü yolu denemektedirler. Barışın karşısında olanlar Erdoğan’ın kardeşlik çabasını engellemek için her şeyi yapıyorlar. Terörle Erdoğan2ı bir tutanlar, Öcalan ile Erdoğan ismini beraber telafuz edenler sanki terör kardeşliği ve birlikteliği imajını vermek istiyorlar. Yıllarca terörün sürmesine destek verenler Öcalan2nın varlığını sürdürürken bugün barış sürecinde ikisinide hain ilan ediyorlar. Öcalan barış istemiyle hainlikten ve terör savunuculuğundan çıkmıştır. Barış isteyenle barış yapılır. Bu güne kadar geriden Öcalan’a destek veren Erdoğan’ın siyasi muhalifleri şimdi mevcut saltanatlarının yıkılmasından korkmaktadırlar. Devlete yerleşmiş vesayet yıkımına direnmektedir. Erdoğan ile Öcalan’ı aynı kategoride telaffuz edenler terörün sürmesini isteyenlerin ta kendisidirler. Savaşın, terörün bitmesini istemeyenler basit ve kinci söylemlerle barışı engelleyemeyecekler.
A:Öcalan hem dışardan hem içerden çok kullanıldığını gördü. Türkiye düşmanlığı yapanlar A.Öcalan’a destek verdiler. Öcalan terörün arkasında ırksal bir kitle olmadığını ve Kürt halkının kullanıldığını fark etti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İmralı ile yapılan görüşmelere ilişkin, ''terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın, Türkiye'nin ağırlık merkezi haline dönüştürüldüğünü, gelişmelerin boyutunu ve yönünü tayin edecek sözde akil adam seviyesine çıkarıldığını'' savundu. Ey ırkçılar siz misiniz akil adamlar. Piman olmuş, vazgeçmiş, kullanıldığını anlamış, oyuna getirilmiş, amacın kürt halkının hakları olmadığını görmüş, din düşmanı şeytanın yanında yer almak istemeyen barış isteyene red olmaz. Tam tersi savaş isteyen akil değildir. Zulkarneyn peygamber insanları ikiye ayırır. Savaşı isteyenler ve barışı isteyenler diye. Savaşı isteyenler şeytanın tarafındadır. Barışı isteyenler Allah’ın tarafındadır. Herkes fikrine göre çıkarına ve sonucunda tercihine baksın. İnsanların ölümü üzerinden varlığını sürdürmeye çalışanlar tanrıya mutlaka hesap verecektir.
A.Öcalan baktı ki çevresinde kendisine destek veren karanlık güçler ve dış destekler Kürt halkının çıkarlarını ve temel haklarını savunmuyor. Onlar sadece Türkiye düşmanlığı yapıyor ve bununla da beni ve örgütü kullanıyor olduğunu anladı. Bunun üzerine barışı seçerek doğru bir yola girmeye karar verdi. Rabbin kralı Erdoğan’ın çağrılarına icabet etti. Şimdi sorunu çözelim diyen aldatıcıların gerçek yüzü ortaya çıktı. MHP, CHP ve dış güçler karanlık niyetleriyle barışa karşı çıktılar.
Erdoğan Öcalan’ın barış isteğinden sonra BDP’lilerden hala sert karşıt söylemler yükseliyor. Liderleri barış istiyoruz derken BDP liler hala savaş söylemlerinde eleştirilerde bulunuyorlar. Bunun üzerine Erdoğan ‘Dağdaki ile kucaklaşanı bir defa İmralı'ya göndermeyiz. İki, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları bu noktada aracı olarak kabul edemeyiz. Çünkü onların, oradan aldıkları mesajı farklı şekilde götürme ihtimalleri oluyor.’dedi.
Özgürlüklerin ve barışın karşısında olanlar sahiplendikleri fikirlere ve ideollere bir baksınlar. İnsanların karşısında olanlar kirli fikirleri, karanlık çıkarları ile egemen olma yarışı nereye kadardır. Hiçbir vesayet ayakta kalamayacaktır. Sadece insanlara hizmet eden dine hizmet ettiğinden ayakta kalmayı başaracaktır. Tüm batıl ve tabular yıkılmaya mahkumdur.
Milliyetçiliğe ve MHP'ye karşı halk gün geçtikçe kötü bakacaktır. Ve zamanla bu saçma anlayış yıkılacaktır. Varlık mücadelesi veren etnik fikir, hak yolda olmadığı için asla insanlar tarafından tutulmayacaktır. Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik projesi olarak ifade edilen birlik ve barış projelerini ırkçılar anlayamıyor. Irkçılar ve düşmanlıktan nemalananlar, barış yanlılarına çok aktörlü şer lobisi diyor. Acaba onlar mı şer lobisi barışçılar mı. Irkçıların gerçek amacı etnik temelli bir devlet mi. Ve sadece kendilerine mi adil düzen. Ayrımcılığın büyüğünü yapanlar nasıl barış gibi söylemlerde bulunabilirler. Bu nasıl tezatlık ve nasıl bakarkörlüktür.
"İmralı görüşmeleri, uzun bir süreç; Terör örgütü mensupları sınır dışına çıkacak. 70 bin korucu var bunlar 30 yıldır teröre karşı savaşıyor. Irak bölünüyor. Pişmanlıktan yararlananların nasıl döneceği gibi soruların cevapları uzun zaman istiyor. Aslında Ak Parti anayasa ile taçlanacak sürecin altyapısını hazırladı. Anayasa sadece bu işin tacı olacak. AK Parti'nin doğu ve güneydoğuda neler başardığı ortada... Bugün devlet ve millet kaynaşmasında gecikmişlikleri hızlandıran bir Türkiye var."
"Barış ve kardeşlik projesine çalışılırken bir taraftan terör örgütüne akıl verenler var. Türkiye halkına düşman olan saltanatçı anlayış bu halkın özgürlüğünü ve ilerlemesini hiçbir zaman istememiştir. Bunun için her türlü çabayı sarfedecekler. Yakın zamanda neler olacak. İmralıyı etkisizleştirmek isteyen yeni hamleler göreceksiniz. Bölge yeniden şekillenirken Türkiye'nin Ortadoğuya çıkmasını istemeyenler... Katar doğalgazının Türkiye'ye gelmesini istemeyenler, birilerinin Ak deniz'e çıkma rüyası, Doğu Akdeniz'de güç mücadelesi var. Çöken Avrupa’dan medet uman, İsrail ve haçlı zihniyetinden destek alan Yunanistan ve Kıbrıs’ın zamanla taşkınlıkları görülebilecek.
Doğuda artık insanlar geleceği satın alıyorlar. Silopi'deki termik santral olumlu gelişme yaşandı. Devlete karşı suçları affedebilirler. Nitekim geçmişte devletin sahiplerinin kim olduklarını biliyorlardı ve hepsi yargılandı. Artık silah değil siyaset telkini yapılmalıdır. Kandan haramilikten ve yağmacılıktan beslenen dağ kadrosu başka bir meslek bulamayacağından teröre devam edeceklerdir hatta kendilerine destek olacak DHKPC gibi Mossad gibi patronlar arayacaklardır. Nitekim yıllarca doğu Anadolu’da kontrol edemedikleri baskıcı olan ve kandan beslenen terör yıllardır doğu Anadolu’ya kan kusturan gerçek terördür. Bunların amacı Kürt-Türk meselesi değil beslenmek için seçtikleri kötü ve batıl yoldur.

 
Türkiye-Suriye sınırında bombalı eylemler yapanlar ve Türkiye’de bir kaos imajı yaratmaya çalıştılar. Türkiyeyi tahrikler ile savaşa çekmeye çalışmaların ardında küresel ortamda karalama kampanyası yapmak ekonomik yükselişini durdurmak büyümesini ve güçlenmesini önleme çabaları gözlenmiştir.
Her türlü taahhüt ve güvence vermelerine rağmen silahları bırakmıyorlar. Barışı sevmeyenlerin seçtikleri kazanç yolu çok kötüdür. Barışın kendilerine bir şey kazandırmayacağını düşünenler kolay kazanç olarak seçtikleri yöntem ne kadar kötüdür.
Kışkırtıcı tavırlarla ucuz, çirkin siyaset yapan Kürtler de vardır. Fransa’ya kendi efendilerine, örgütlerine soru soracak cesareti yoktur.
İnsanların hassasiyetlerini istismar ederek, onları yanıltmak isteyenler amaçlarına ulaşamayacaktır.
Ermenilerin, Rumların, Terörün arkasında Fransa olduğu ortaya çıkmıştır. İngiltere Fransa ve Rusya birinci dünya savaşından sonra dünya egemenliğine yerleşmişti. İnanan insanlara, barışa ve Türkiye düşmanlığı yapan bu üç ülke Amerika gibi bir ülke doğurmuşlardı. Bozguncuların birlikteliğinde oluşan yeni dünya düzeni savaş, şiddet, öldürmek, gasp dünyayı elde etme dönemiydi. Son yüzyıl şeytanın egemenliğinde karanlık son çağ olarak yaşanmıştır.
Var oluş mücadelesi veren MHP barışla yok oluşuna öfkelenmektedir. Ve direk şiddet istemektedir. MHP neden terörün devam etmesini istiyor. Savaş siyaseti güdenlerin barışa tepkisini olsa da barış daima kazanacaktır.
Barış isteyenler birbirlerine iyi sözler. Olumlu yaklaşımlar sergilemelidir. Suçlayıcı ve karşı tavır almaktan artık çekinilmeli ve barış ve kardeşlik havası estirilmelidir. Liderlerin yaydığı hava topluma tamamen yansır.
Barış görüşmeleri sürerken terör saldırıları ve olayları devam ediyorsa bu husumetin ve barışın karşısında olanlar var demektir.
Türkiye’de terör 5 başlı bir yılandır. Türkiye düşmanlığı yapanlar bir bedende birleştiler. Çözümü istemeyenler. Çözümü tıkamaya çalışanlar. Çözümü ve barışı destekliyorum deyip de çözüme hiç faydası olmayanlar gerçekte barışı hiç istemediler.
Düşmanlığı ve ırksal var oluşu terör olayları ve ölümler sürdürmektedir. Bozguncuların yok oluş sürecinde var oluş mücadelesi veren karanlık güçler düşmanlığı fişeklemekten ve insanlığı kullanmaktan başka bir şey yapmadı.
Barışın karşısında olanlar türlü bahaneler bulmaktadırlar. Barış, ayrılık ve çöküş getirir diyenler çözümlerin ve büyümenin karşısında olanlardı.
Terörün bitmesini istemeyenler ve ırkçılıkta ısrar edenler 1789 Fransız ihtilali fitnesine kapılmış Osmanlı ve barış karşıtı anlayıştır. Bu çatıda inançsız birlikteliği vardır.
Irkçılıkta ısrar edenler Barış sürecinde sert ve tehdit içeren saldırgan söylemlerde bulunuyorlar.
Artık ırkçılık anlayışı yıkılmaya başlamıştır. Terör ve ırkçılık söylemleri en çok 1990-2000 arasında güçlendi. 2000-2010 arasında zayıfladı. 2010-2020 arasında çöküşe geçti ve yıkıldı. Irkçılık zayıflarken terör olayları arttı ve var oluş mücadelesi vermeye başladılar. Irkçılık yok oluş sürecinde iken bu düşmanlık ortamından beslenenler kaybedeceğinden varlık mücadelesi vermektedirler.
Yıllardır Kürtçe hutbe okuyanlar var, vatan bölünmedi. İnsanlar beyninden bu korkuları atmalıdır. Kürtçe hutbe okumakla kardeşlik bölünmez. Her ulus kendi lisanında hutbe okumalı ve ibadetlerini etmelidir. Gerçekleri ve dini daha iyi anlayacağından kardeşliğe daha yakın olacaklardır. Din, kardeşliği ve aynı kültürü sağlar. Zarar vermeyeceksin ve kötü düşünmeyeceksin diyen bir din, farklı lisanlarda da olsa toplumları temel felsefede buluşturacaktır. Dine özünden anlayanlar hangi kıtada olursa olsun barışın karşısında olamayacaktır. Küresel kültür, lisanda değil aynı anlayıştadır. Doğru yolu tercih etmiş insanlar kardeşliği koruyacaktır.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, ''Milliyetçilik vazgeçilmez, terk edilemez ve daima yüksek bir değer olarak kalacaktır, bu realiteden rahatsız olanlar, Türk milletinin değerleri ve kıymet hükümleriyle savaşanlar, havanda su dövdüklerini er geç anlayacaklardır'' ifadesini kullandı. Bu ısrar insanlık karşıtıdır. Kardeşliğe vurulan bir ayrımcılıktır. Kökünü önemserken bütünü inkar etmedir. Vesayete hizmet etmektir. Menfaatleri doğrultusunda hareket etmektir. Barış’ın karşısında olanlar kuru inatlarından vazgeçmelidirler. Savaş siyaseti yapan ayrımcılar boş hevesler peşinde koşmaktadırlar. Kazanacakları rızıklar ve saltanat kısa ve geçicidir. Bu söylemler şeytana uymuşluğun göstergesidir.
Irkçılığın ve her türlü ayrımcılığın ardından kim gittiyse daima küçülmüştür.
Terör meselesi bilinçli olarak Türkiye’nin tüm enerjisini kaybetmesi için karanlık güçler tarafından oluşturulmuştu. Halifeliğin tekrar doğmaması engellenmişti. Bu halifelik bildiğiniz manadaki İslam halifeliği değil, insan halifeliği idi. Tüm dinlerin emrettiği insanın korunması ve adil düzen idi. Osmanlının çöküşünden sonra tekrar Osmanlı anlayışı doğmaması için terörü kullandılar. Bu anlayış cihan adaleti, cihan kardeşliği (Barış) ve doğruluktu. Bugün bu terör, Türkiye'nin bütün potansiyelini kullanmasına engel oluyor. Bu konuları yakında Türkiye'nin gündeminden çıkacak. Çözüm süreci, ülkenin ve dünyanın menfaatinedir.
Kürt sorunu ve İmralı süreciyle Türkiye sınırlarını genişletecek. Ortadoğu’ya daha kudretli açılacak. 'Ergenekon ve Balyoz'u değişime direnen şiddetçilerin tasfiyesi olarak nitelenebilir.
Tuncelili sanatçı, siyasetçi ve aydınlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup yazarak Kürt sorunun çözülmesi için barıştan yana tavır almasını istedi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’da barış sürecine ilişkin 'Allah muhabbetimizi daim eylesin, aramıza fitne fesat sokmak isteyenlere fırsat vermesin' dedi.
Başbakan Erdoğan, terörün bitirmek için kararlı olduklarını belirterek, güzel gelişmelerin olduğunu söyledi. Erdoğan, "Hep beraber bu süreci başarı ile bitireceğiz." dedi.
Asıl terör çıkartmak, ülkeyi karıştırmak ve taşkınlık yapmak isteyenler işçi partisi ve CHP zihniyetidir. Taksimde park olayı ile halka yönelik iyi yeniliklere karşı çıkmakta ve taşkınlık etmektedirler. Sosyal medyada asılsız iddialarda bulunmaktadırlar. Ülkeyi karışık ve kaosta göstermektedirler. Onlar Arap baharını kullanarak Türk baharı çıkarttık gibi bir çabaları vardır. Halbuki Türkiye’de onlara karşı seçimlerle referandumlarla bahar başlamıştı. Onlar eski saltanatları için taşkınlık ediyorlar. Herkese özgürlüğü ve barışı sırf çıkarları için istemiyorlar. Onların taksim kavgası Mısır’ın meydan kavgası gibidir.
Türkiye’de sayısız terör olayları engellendi. Engellenemeyenlerden bir tanesi reyhanlı saldırısıdır. Türkiye büyüdükçe ve inananların güç merkezi dünyada etkili oldukça tüm bozguncu güçler terör saldırısı gerçekleştireceklerdir.
türkiyede sendika meselesi konuşulmalı, sendikal vesayeti yıkılmalı, bağımsız sendikalar olmalı sendikalar birilerine çıkar sağlayan marjinal gruplara hizmet eder hane gelmiş.
Terörün bitmesiyle Güneydoğu'da ekonomik patlama gerçekleşecek ve bir anda hava değişecek. Kürt kardeşlerimiz Türkiye’ye herkesten daha çok sahip çıkacak. Orada yaşayan Kürt kardeşlerimiz hayata başka bakacak. Onlar hayatı yaşayamadılar, baskı gördüler, göç ettiler. İstihdam ve gelir noktasında bu insanlar kendini bulacaklar. Artık yeni bir hava Güneydoğu'da esmeye başlayacak. Etnik anlayışa dayalı temelsiz ayrılıkçı mücadele yanlıştı. PKK yani silahlı mücadele en büyük hata idi.
Çözüm süreci ile birlikte bölgede yaşanan iyimser hava ekonomiye de can verecek. Terör yüzünden değerlendirilemeyen kıymetli araziler, sanayiye, tarıma ve hayvancılığa açılacakken, keşfedilmeyen doğa harikaları içinde turlar düzenlenecek. Bölge her alanda yatırım patlaması yaşayacak ve işsizlik sorunu da büyük oranda çözülmüş olacak.bölgede yatırım patlaması olacak.Güneydoğu Ortadoğu’dan işçi göçü bile alabilir. Gelecekte Ortadoğu’nun kalbi durumuna gelecek. Tüm bunlar muhtemeldir.
Erdoğan, ''Çözüm süreci adını verdiğimiz bu yeni süreç, daha güçlü, daha özgür, daha demokratik, daha huzurlu bir Türkiye hedefinin ileri bir adımıdır. Kimse bunu provoke etmeye gayret etmesin. Bunu ne Kılıçtaroğlu ne Bahçeli provoke edebilir. Yeter ki milletim desteğini bizden esirgemesin'' dedi.
Demokratikleşme paketleri, yeni kanunların ve anlayışların yürürlüğe konması resmen tabuları yıkmaktadır. Düşmanlıkların kaldırılmaya ve herkese özgürlük sunarken barışa ve birliğe geçişi hızlandırmaktadır. Bu demokratikleşmeye karşı anlayış tamamen İblis’in tayfasındandır. Saltanatlarını kaybedenler dünya telaşındadır. Barışa ve demokratikleşmenin önüne taş koymaktan başka işleri yoktur.
GEZİ VE KÜRESELLEŞEN KUTUPLAŞMA
Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisinden sonra patlak veren gezi parkı olayları dış güçlerin startıyla başlamıştır. ABD, Rusya ve İngiltere destekli başlayan olaylarda tam bir israil anlayışı vardır. Gezi Parkı eylemlerinin dış bağlantıları çözüldü. Mısır’da ve Türkiye’de aynı anda başlayan olaylarda Mısır’da askeri darbe gerçekleşti. Türkiye’de de olaylar sürekli tırmandırılmaya çalışılıyor. Ancak tanrı her şeyin farkındadır. O’nun tokadı geriden gelir ama şunu bilin ki sert gelir. Tüm bu kurmaca çabalar ve planlar kendileri için sert ve kötü bir yıkılış getirecektir.
Gezi parkı olayları gibi sokakta şiddet olayları hiç bitmeyecek ve sürekli artacaktır. Ülke ve dünya karışacak diye korkulara kapılmayın. Zalimlerin egemenliğinin gitmesi için bunların olması gereklidir. Birtakım çatışmalar ve krizler yaşanacaktır. Kötülerin egemenliği tam gitmedikçe dünyada huzur hiçbir zaman olmayacaktır. Onların yönetiminde devam edelim anlayışı korkakça ve inançsızcadır. Ve insanlığa büyük zulümdür. Bozguncular ancak insanların öldürülmelerini devam ettirirler. Buna dur demeyen ve hakkın yanında olmayan cephesinde sorumludur.
Gezi parkı olayları inançsızların tahammülsüzlüğüdür. Zorla ve şiddetle halkı bastırma girişimidir. Bu halk şiddete başvurursa asıl onlar bu büyük kalabalıktan korkmalıdırlar.
Gezi parkı olaylarında dünyanın takındığı tavrı gördük. Bazı yayın kuruluşlarının hiçbir bilgi almadan Türkiye’yi tehdit görerek yayın yaptıkları görülmüştür. ABD'nin en büyük gazeteleri Türkiye'nin imajını sarsmaya çalıştığı biliniyor.
Küresel bozguncuların Türkiye’deki anlayışı chp zihniyetidir. Yalan, kirli planlar, yolsuzluk ve baskı üzerinden Türkiye’yi yönetmişlerdi. Çoğunluk halkı eskisi gibi baskı ve yalanlarla aldatamayınca insanları sokağa şiddete çağırıyorlar. Cumhuriyet mitingleri, gezi olayları, gazi mahallesi olayları gibi tüm şiddet olaylarını chp anlayışı organize ediyor. Ancak halktan destek bulamıyorlar. Kaybettikleri Türkiye egemenliğini geri alma saplantısı ne kadar şeytanidir. Hem de şiddet, baskı ve savaş isteyerek. Halka hizmet için mi varsınız yoksa yönetime sahip olmak ve sömürmek için mi. İnanın bu konu incelendiğinde ve iyi analiz edildiğinde karşınızda şeytanı bulursunuz. İşte CHP anlayışı din düşmanlığını ve şeytanın yolunu tutmuştur. Din, insanların huzur ve adil şekilde yaşaması için uyması gereken kurallardır. Küresel bozguncular ve CHP bu anlayışın karşısındadır. İşte şeytan bu nedenle öfkeli ve şiddet istiyor. Ama bakın TANRI var. Bunların sonu hüsran olur. Tanrı mazlumlara ve iyilere sahip çıkar. Tanrı dinine ve halkına sahip çıkar. Ne oyundur bu yaşananlar ne de eğlence.
Menfaat anlayışı yıkılıyor. Yönetimlerde menfaatini düşünenler barınamayacak. Örneğin Türkiye’de menfaatini düşünen Gülen cemaati halkın gözünden düştü ve kaybeden oldu. Emniyet, yargı ve devletin çeşitli organlarında menfaatini düşünenler tarafından yapılanmalar olmuştu. Bu anlayışın batıl bir yolda olduğu anlaşıldı. Çıkarları doğrultusunda hareket ettiği görüldü. Türkiye’de ve dünya da halklar, menfaatlerini düşünen yöneticilere ve onların azınlıktaki taban halklarına izin vermeyecek. Halka hizmet edenler, şahsi çıkarlarını düşünmeyenler gözde olacaktır.
Dünya kargaşa ve kaos yaşarken yeryüzünde bir merkez ışık gibi parlayacak. Türkiye dünyayı yönetmede bir ustalık sergileyecek. Dünyada çözüm süreçleri, sorunları giderme çabası yaşanacak. Çok yol alınacak. Barış ve kardeşlik yayılacak. Esenlik dalga dalga ülkelere beldelere girecek.
 
Emeğine yüreğine sağlık.. Güzel paylaşımın ve emeğin için teşekkürler
 
emeginize saglik güzel paylasim için tesekkürler
 
Geri
Üst Alt